Korona pandemisi nedeniyle sokağa, meydanlara çıkamadığımız bir dönemde 1 Mayıs’ı evlerde, sosyal medyada coşkuyla kutlayalım!
Salgın koşullarında çalıştırılmaya son!
Salgın nedeniyle işten çıkartılanlara işsizlik fonundan aylık bağlanmalıdır!
Sadaka istemiyoruz!
Korona salgınının ekonomik yükünü işçiler değil, patronlar ödesin!
Korona sonrasında neoliberal düzene son, demokratik bir düzen!
ULUSLARARASI işçi ve emekçilerin birlik ve dayanışma, toplumsal, sosyal ve ekonomik haksızlıklara karşı mücadele ve protesto günü olan Bir Mayıs’ı bu yıl dünya işçi ve emekçileri korona pandemisi nedeniyle özgül koşullarda, daha çok sosyal medyada gerçekleştirilecek gösteriler ve programlarla kutlayacaklar. Ülkemizde de DİSK, KESK, TMMOB, TTB korona salgını nedeniyle Bir Mayıs’ı, tarihte ilk kez kitleler halinde kentlerin merkezi meydanlarında bir araya gelerek değil, sosyal medyada buluşarak, sosyal medyada yayınlanacak ‘Bir Mayıs mitingi’ ile kutlayacaklarını, meydanları ve caddeleri 1 Mayıs afişleriyle donatıp, ses ve görüntü araçlarıyla 1 Mayıs coşkusunu meydanlara taşıyacaklarını açıkladılar. İşçi ve emekçileri balkonlarını ve evin duvarlarını talepleriyle donatmaya ve evlerin balkon ve pencerelerinden 1 Mayıs marşını okumaya çağırdılar. Komünistler ve devrimciler, demokratik güçler DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin bu çağrısının gerçekleşmesi için kendi çevrelerinde var gücüyle çalışmalıdırlar. İşçi ve emekçilerin halkın sağlığını, işini ve geçimini merkeze koyan yeni bir toplum düzeni için gür sesini sokaklara taşırmalıdırlar.
Korona pandemisi neoliberal kapitalist sistemi kökten sarstı. Kapitalizmi şimdiye kadar görmediği bir krizle karşı karşıya bıraktı. Korona krizi kapitalizmin insanlığın hiçbir sorununu çözemeyeceğini, bir barbarlık sistemi olduğunu tüm çıplaklığı ile bir kez daha ortaya koydu. Kâr hırsıyla hastanelerin, su, gaz, elektrik, ulaşım gibi sosyal ve toplumsal alanların özelleştirilmesinin ne kadar yanlış olduğunu gösterdi. İnsanlar “hiçbir şey korona krizinden öncesi gibi olmasın” diye neoliberal kapitalizme karşı tepkilerini açık dile getirmeye başladılar. Ama bunu henüz bir güce dönüştüremediler. Bunun için işçi sınıfının ve emekçilerin örgütlü öne atılması gerekmektedir. Bu Bir Mayıs’ta korona pandemisi sonrasında daha sosyal, daha özgür, daha barışçıl, daha demokratik yeni bir toplum düzeni için sesimizi yükseltelim. Korona sonrası için bir başka adla bir başka kapitalist düzene olanak vermeyelim.
Ne var ki, Türkiye’de korona pandemisi altında “ezilen” kapitalizm ortaya çıkan krizin yükünü işçi ve emekçilerin üstüne yıkarak, devletin desteği, halkın parasıyla krizden çıkmaya, kozmetik reformlarla eski aşırı kâra dayalı sömürü ve baskı düzenini devam ettirmek istemektedir. Pandeminin atlatılması için tüm halkın en az iki hafta evde karantinada kalması, zorunlu çalışma alanları dışında tüm işyerlerinin kapatılması, işçilerin ücretleri ödenerek izinli sayılması gerektiriyordu. Amacı patronları memnun etmek olan faşist Erdoğan rejimi işyerlerini kapatmadı, ölümleri pahasına işçileri çalışmak zorunda bıraktı. Sokağa çıkma yasağı 65 yaş üstüne ve 20 yaş altına getirildi. Ama 20 yaş altında olup çalışmak zorunda olan gençler ve çocuklar hemen yasaktan muaf tutuldular. Salgın hastalık altında zor koşullarda işçileri çalıştırdılar. Artan üretim baskısıyla birlikte kuralsızlıklar da arttı, pandeminin gerektirdiği maliyet nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadı. Covid-19-Virüs işyerlerinde çığ gibi yayıldı. 11 Mart-10 Nisan arasında, bir ayda 159 işyerinde 855 işçinin testi pozitif çıktı, virüs nedeniyle 52 iş cinayeti yaşandı. Virüsün tespit edildiği işyerlerinin çoğunda çalışmaya devam edildi, 81 işyerinde ise işçilerin çoğu işten çıkarıldı. Pandemiyi “fırsat” bilen iktidar ve patronlar turizm ve otel işkolunda, inşaatta, AVM’lerde birçok işçinin işine son verdiler. İşten atılmak demek, aç kalmak demektir. İşten çıkartılan işçilerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan en düşük 1752 Lira aylık alma olanağı varken, hükümet bir yasayla bunun önünü kesip “devlet işsizlere yardım ediyor” diye ayda 1177 lira vereceğini açıkladı. Çünkü Erdoğan İşsizlik Fonunda biriken 131 milyar lirayı çoktan tahvile çevirerek iç etmişti. İşsizlere sadaka, emeklilere kolonya dağıtan Erdoğan ise patronlar için 100 miyar liralık bir yardım paketi hazırladı.
Erdoğan’ın ve patronların niyeti açık. Salgından sonra faşist rejimi, sömürü ve talan düzenini devam ettirmektir. Erdoğan “Koronadan sonra Türkiye aynı Türkiye olmayacaktır, daha güçlü olacaktır” diyor. Onun güçlü dediği Türkiye ekonomisi güçlü, demokratik, bölgede ve dünyada saygın bir Türkiye değildir. Dolar karşısında parası pul olan, döviz sıkıntısı içinde kıvranan, otoriter, komşularıyla savaş içinde olan bir Türkiye güçlü olamaz. Erdoğan’ın güçlü dediği Türkiye kendi faşist tek adam rejiminin güçlendiği, otoriterliğin, baskının, keyfiliğin, komşularına karşı saldırıların arttığı Türkiye’dir. Korona pandemisini “Allah’ın bir lütfu”, bir fırsat sayan Erdoğan pandemiyi muhalefeti, gazetecileri, aydınları ve demokratik güçleri iyice susturmak için kullanmaya başladı. Birer OHAL haline gelen sokağa çıkma yasaklarıyla, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıyla toplumu tek sesli bir kalıba dökmeye çalışmaktadır. Daha önce Kürt illerinde yaptığı kayyım atamalarını şimdi Batıda fiilen CHP’li belediyelere de uygulamaktadır. Yerel yönetimleri tamamen işlevsiz hale getirmek, ülkeyi “dikensiz gül bahçesine” çevirmek istemektedir.
Millet korona derdine düşmüşken, bunu fırsat bilen Erdoğan Libya’da, Suriye-İdlib’de Araplara, ama özellikle de Rojova ve Başur’da Kürtlere saldırıyı arttırdı. Rojova’nın bir bölümüne iyice yerleşmeye çalışırken, aynı anda Barzani ile anlaşarak Başur’un bir bölümünü de işgal etmeye çalışmaktadır. Yeni Osmanlı yayılmacılığını Kürt düşmanlığı ile götürmektedir. Erdoğan Türkiyesi Ortadoğu’nun çıbanı olmaktadır. O korona salgınını kullanarak bir yandan ülkedeki son demokrasi artıklarını yok etmekte, diğer yandan da Kürtlere ve Araplara saldırarak hem Türkiye içinde hem dışarıda komşularla eşit, özgür, barışçıl, demokratik birlikte yaşamın temelini dinamitlemektedir. Bu 1 Mayıs’ta demokratik hak ve özgürlükleri savunalım, Erdoğan’ın savaş politikasına karşı çıkalım. Yalnız korona pandemisinin yükünü değil savaşın yükünü de Erdoğan işçi ve emekçilerin omuzlarına bindirecektir. Her atılan kurşun cephede can yakıyor, çarşıda, pazarda da zam, pahalılık ve yeni vergilerle cepleri yakar.
Korona pandemisi işçi emekçilerin, demokratik güçlerin mücadelesini oldukça köstekledi. Mitingler, protestolar, yürüyüşler yapılamıyor. Caniler serbest bırakılırken siyasi tutuklular serbest bırakılmıyor. Kürtler, demokratik güçler üzerinde devlet terörü artıyor. Bu 1 Mayıs’ta yükselen sesimizle bu sessizliğe bir son verelim. Erdoğan’a her şeye muktedir olmadığını gösterelim. Erdoğan’ın faşist rejimine son verip tüm Türkiye halklarının eşit, özgür, özerk demokratik bir Türkiye’de barış içinde yaşamaları bizlerin ellerindedir.
Yaşasın Bir Mayıs!
TKP 1920 www.tkp-online.com