Diyarbakır, Mardin ve Van Belediyelerine kayyım atandı!
İstanbul’dan Van’a kadar halklarımızın tepkisi büyüyor!
19 Ağustos 2019’da sabaha karşı İçişleri Bakanlığı kararıyla Diyarbakır, Mardin ve Van HDP’li Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Adnan Selçuk Mızraklı, Ahmet Türk ve Bedia Özgökçe Ertan görevlerinden alındı, yerlerine o illerin valileri kayyım olarak atandı. Daha bundan 5 ay önce 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde halkın Diyarbakır’da % 63, Mardin‘de % 56 ve Van’da % 54’ünün oyuyla seçilen belediye başkanlarını hiçbir hukuki dayanağı olmayan gerekçelerle ve keyfi bir kararla görevden almak yalnız demokrasiyi ve onun kutsal dayanağı seçimleri hiçe saymak değil, halklarımızın tecelli etmiş özgür iradesine karşı girişilen sivil bir darbedir. Bu darbe en başta Kürt halkına karşı yapılan siyasi bir darbedir, onun özgür iradesinin gasp edilmesidir. Ama bu darbe tüm halklarımızı hedef almaktadır, zaten kısıtlı olan demokrasinin tamamen rafa kaldırılabileceğinin habercisidir. Partimiz belediye başkanlarının görevden alınmasını şiddetle protesto eder ve Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Müslüman, Hıristiyan halklarımızın tüm demokratik güçlerini, işçi ve emekçilerini, gençlerini ve kadınlarını Erdoğan’ın sivil darbesine karşı mücadeleye çağırır.
Bu üç büyükşehir belediye başkanları hakkında görevden alma gerekçenin ne kadar zorlama ve uydurma olduğu İçişleri Bakanlığı’nın kararında açıkça görülmektedir. Kararda gerekçe olarak “terör örgütlerine destek verdikleri yönünde tespit ve deliller bulunduğu” nedeniyle haklarında açılan “adli/idari soruşturma/kovuşturmaların selameti” gösterilmektedir. Bu ise idarenin kararıyla zorlama suç yaratmaktır. Bu üç belediye başkanları hakkında mahkemelerce hükme bağlanmış bir tek suç olayı, ceza yoktur. Böyle bir durum olsaydı hem İçişleri Bakanlığı hem de YSK bunların 31 Mart’ta adaylıklarını anında hemen red ederdi. Bunlar yasalara uygun olarak seçilmiş ve mazbataları onaylanmış belediye başkanlarıdır. Oysa bu seçilmiş belediye başkanları yerine atanan kayyım başkanlarının ise geçmişteki kayyımlıkları sırasında belediyeleri usulsüz ve kanunsuz harcamalarıyla borca sokarak işledikleri sayısız suçları bulunmaktadır. Hele bunlardan biri olan ve Ahmet Türk’ün yerine gelen Mardin valisi Mustafa Yaman 2009’da Tunceli valisi iken işlediği yolsuzluktan dolayı kesinleşmiş 7 ay 15 güm hapis ve kamu görevinden men cezası vardır. Yine bu vali geçen dönem kayyım iken Mardin belediyesini 1 milyar TL’nin üzerinde borçlandırmaktan, AKP’li milletvekilleri, bakanları ve yöneticileri için belediye bütçesinden “yemek bedeli” olarak 1 milyon 436 bin 345 TL kuruyemiş ve kahve alımı için 164 bin 550 TL ödemekten sabıkalı bir kişidir. Bunlar bu atamalarla AKP’nin bu belediyeleri arpalık gibi kullanmaya devam edeceğinin birer delilidir.
Bu sivil darbenin tetikçisi saraydaki Erdoğan’dır. Erdoğan daha başından beri hem 31 Mart’ta tüm Türkiye çapında aldığı yenilginin hem de 23 Haziranda İstanbul’da yediği hezimetin acısını Kürtlerden çıkartmaya azmetmiştir. Ona seçimleri kaybettiren; HDP’nin ve Kürtlerin Türkiye’nin doğusunda, Kürdistan’da belediyeleri kayyımlardan geri alma ve Türkiye’nin batısında özellikle büyük şehirlerde AKP-MHP faşist ittifakına belediyeleri kaybettirme politikasıydı. Bu politika seçimlerden başarıyla çıktı ve Türkiye’de Kürtlerle ittifak yapılmadan seçim kazanılamayacağını ve iktidar olunamayacağını, demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilemeyeceğini gösterdi. Seçim sonrası Erdoğan büyük bir hiddetle Kürtlere saldırıya geçti. Kürt sorununun müzakere yoluyla barışçıl ve demokratik çözümü yerine bir kez daha şiddet yolunu seçti. Hakurk’da “pençe” operasyonunu genişletti, Fırat’ın doğusuna, Rojova’ya saldırmak, Kürtlerin diğer halklarla birlikte kazandıkları siyasi statüyü, orada oluşan demokratik yapıyı yıkmak için harekete geçti. Rojova sınırına asker yığmaya, PYD, YPG’yi, SDG’yi tehdit etmeye başladı. 30-40 km Rojova’nın içine gireceğini ve orada bir “güvenli bölge” oluştucağını açıkladı. Bu Kürtlerle açıkça savaş demekti. Bu savaş ise SDG’nin Suriye’nin güney doğusunda DAİŞ’e karşı savaşını zayıflatacaktı. Bu da başta ABD olmak üzere müttefiklerin işini, DAİŞ’le mücadelesini zorlaştıracaktı. Bunun üzerine ABD Erdoğan’a „dur“ dedi. „Kürtlere, YPG’ye, SDG’ye saldıramazsın, YPG ve SDG benim DAİŞ’le mücadelede müttefikimdir, Rojova’ya giremezsin“ dedi. Artık Rojova’ya saldırmak demek ABD ile savaşmak demekti. Bunu da Erdoğan göze alamadı, alamazdı da.
Ne Irak’ta ne de Suriye’de Kürtlere karşı saldırıda bir başarı elde edemeyeceğini ve Fırat’ın doğusunda Rojova’da Kürtlerin diğer halklarla birlikte oluşturduğu demokratik yapıyı boğamayacağını görünce, tekrar daha yoğun olarak Türkiye’deki Kürtlere saldırıya geçti. Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarını görevden alma bu saldırının ilk adımıdır. Bunun arkası gelecektir ve saldırılar daha yoğun bir şekilde tüm Türkiye demokratik güçlerine yönelecektir. Hatta Batıda bile kayyım atama yoluna gidilecektir.
Darbe denince hep askeri darbeler akla gelir. Türkiye’de askeri darbeler dönemi tam kapanmamıştır. Ama Erdoğan’la birlikte sivil darbeler dönemi açılmıştır. İlk sivil darbe 15 Temmuz’un arkasından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’le gerçekleşmiştir. İkinci sivil darbe şimdi 19 Ağustos 2019’da gerçekleştirilen Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarını görevden alma olayıdır. Bu Erdoğan’ın OHAL gibi yeni faşizan uygulamalara geçeceğinin habercisidir.
Erdoğan’ın bu darbeci girişimlerini önlemek mümkündür. Bunun için tüm demokratik güçlerin bir ittifak içinde birlikte hareketleri gerekmektedir. Bu ittifakın ilk temelleri 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde CHP, HDP, İYİ Parti seçmenlerinin, AKP’de Erdoğan muhaliflerinin ortak eylemleriyle, AKP-MHP Cumhur ittifakına indirilen yenilgilerle atıldı. Şimdi bu ittifakı daha da derinleştirerek, AKP-MHP iktidarının hem doğuda Kürdistan’da hem de Batıda metropollerde yapacağı saldırılara hep birlikte ortak eylemler yaparak yanıt vermeliyiz. Daha şimdiden polisin saldırılarına rağmen İstanbul’dan Van’a kadar protestolar başladı. Artık zaman susmak değil harekete geçmek, meydanlara çıkmak, toplantılar yapmak zamanıdır. Geçmişte olduğu gibi, olaylar bizden uzak doğuda Kürdistan’da oluyor diye susmayalım. “Terörle” mücadele kisvesi altında Kürtlere yapılan saldırılara gözümüzü kapamayalım. Bu Erdoğan’ın işine yarar ve Kürtlere uygulanan devlet terörü kat kat fazlasıyla batıda Türklere geri döner. Onun için Kürtlerin mücadelesi Türklerin, Türklerin mücadelesi de Kürtlerindir. Bu nedenle hep birlikte:
- Kayyımlara karşı çıkalım ve protesto edelim!
- Erdoğan’ın sivil darbelerine olanak vermeyelim!
- Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna girmesine, Rojova’yı işgal planına karşı çıkalım!
- Meydanlarda eylemlerde Türk, Kürt ve diğer halkların demokratik ittifakını, işçi ve emekçilerin birliğini oluşturalım, Türkiye’yi demokratikleştirelim!
- Erdoğan’a geçit vermeyelim!
19.08.2019 TKP 1920, www.tkp-online.com