AÇIKLAMA: İstanbul Halkı 31 Mart’ta Gasp Edilen İradesini Geri Aldı

23 Haziran 2019 İstanbul seçimleri, başta Kürtler olmak üzere Türkiye halklarının, demokratik güçlerin, HDP’nin, AKP-MHP ittifakına oy vermeyenlerin büyük zaferidir! 

İstanbul halkı 31 Mart’ta gasp edilen iradesini geri aldı, Erdoğan’ın faşist diktatörlüğünün sonunu başlattı!

Şimdi demokratik güçler Erdoğan’a 4,5 yıl seçimsiz iktidar şansı vermemelidir, bir erken seçim için mücadeleyi hemen yükseltmelidirler!

Her türlü hukuk ve demokrasi anlayışı çiğnenerek Erdoğan’ın “talimatıyla” YSK tarafından 31 Mart İBB seçiminin iptal edilmesi üzerine 23 Haziran 2019’da yeniden sandık başına gitmek zorunda kalan İstanbullular Erdoğan’a bir kez daha gereken dersi verdiler. İstanbul İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu oyların % 54’nü alarak Erdoğan ve Bahçeli’nin adayı % 45 oy alan Binali Yıldırım’ı fersah fersah geride bıraktı. Bu başarı yalnız CHP ve İYİ Parti’nin oylarıyla değil, özellikle HDP’nin ve Kürtlerin, Ermeni, Rum ve dışlanan diğer halkların, demokratik güçlerin, Erdoğan’a sırtını çeviren AKP’li, MHP’li ve diğer partilerden, partimiz TKP’nin ve partisiz olan seçmenlerin tabanda oluşturdukları demokratik ittifak sayesinde kazanıldı.

31 Mart seçimlerinde İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki fark 21462 oyla % 0,2 iken 23 Haziran seçimlerinde bu fark 806.456 oyla 45 kat artarak % 9’a yükseldi. Bu fark Kürtlerin oyudur, artık Erdoğan’ı seçmeyen dindar AKP’lilerin oylarıdır. Bu yenilgi sahadaki Binali Yıldırım’ın değil O’nu sahaya süren Erdoğan’ındır. Erdoğan için İstanbul’u kaybetmek Türkiye’yi kaybetmekti. O’nun 17 yıllık faşizan diktatörlüğünün sonunun başlangıcı demekti. Bu nedenle Erdoğan 31 Mart seçim sonuçlarını kabullenemeyip YSK’ya iptal ettirip seçimleri yeniletirken, söz konusu olanın Erdoğan’ın geleceği, bekası olduğunu herkes biliyordu. 23 Haziran’da yapılacak olan, özü itibarıyla bir belediye başkanlığı seçimi değil, Erdoğan’ın faşist diktatörlüğü hakkında bir referandumdu. Halk bir kez daha, hem de bu kez çok çok büyük bir farkla Erdoğan’ın boyunun ölçüsünü verdi. Tüm Türkiye adına İstanbullular Erdoğan’a “senin antidemokratik uygulamalarını, faşizan baskıcı rejimini, Kürtlere karşı yürüttüğün savaşı, enflasyonu arttıran, döviz kurunu yükselten, bizi açlığa mahkum eden ekonomi politikanı kabul etmiyoruz, hukuğun ve adaletin özgürce işlediği demokratik bir Türkiye’de Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkesi, Gürcüsü, Arnavutu, Boşnağı, Rumu, Ermenisi, Musevisi, Romanı, tüm Türkiye hakları eşitlik temelinde barış içinde birlikte yaşamak istiyoruz” dedi. Erdoğan’a artık 4,5 sene Türkiye’yi yönetemeyeceğini, O’nun halkları, insanları birbirine düşüren ayrıştırıcı, çatıştırıcı, kutuplaştırıcı nefret dili ve savaş politikasının sonunun geldiğini bildirdi.

Erdoğan 31 Mart seçimini Kürtlere karşı uyguladığı nefret dili ve savaş politikası nedeniyle kaybettiği ve Kürtlerin ve HDP’nin seçimlerde kilit güç olduğu ortaya çıkınca Kürtlere karşı uyguladığı nefret dilini Kürtleri kandırma ve aldatma yönüne çevirdi. AKP’liler birden Kürtlerin kardeş olduğunu, Türkiye’de Kürtlerin ve Kürdistan’ın varlığını keşfedip bunlardan dem vurmaya başladılar. Düne kadar Türkiye’de Kürdistan yoktur, Irak’tadır, Kürdistan istiyorsan oraya defol git derken bugün birden bu değişikliği samimi bulmayan, bir aldatmaca olduğunu gören Kürtler, özellikle şimdiye kadar AKP’ye oy veren Kürtler ‘biz saftirik’ değiliz deyip Erdoğan’dan büyük ölçüde yüz çevirdiler, AKP bizden oy alamaz dediler. Bunun üzerine Erdoğan seçime iki gün kala Öcalan’a başvurup ondan yardım istemek zorunda kaldı. Öcalan’ın avukatlarına verdiği mektubu bir gece yarısı bir televizyon kanalında açıklatarak, Öcalan’la Demirtaş ve Kandil arasında liderlik kavgası olduğu yalanını, Öcalan’ın HDP ve Kandil’e karşın Kürtlerin seçimlerde tarafsız kalmasını istediği çarpıtmasını kamuoyunda yaymaya başladı. Ertesi gün avukatların ve HDP’nin açıklamasıyla gerçek ortaya çıktı. Öcalan Türkiye politikasındaki geleneksel Kemalist İslam ikileminin dışında HDP ile birlikte üçüncü bir gücün, demokratik bir ittifakın doğduğunu belirtmekte ve bunun bu Kemalist-İslam ikilemine taraf ve payanda yapılmamasını vurgulamaktadır. Bu ittifaka önümüzde Türkiye’nin iç, bölgesel ve küresel sorunlarının çözümünde büyük görevler düşeceğini açıklamaktadır. Bunlar anlaşılınca Kürtlerin de Türklerin de büyük bir çoğunluğu Öcalan’ın dediği gibi, ne Cumhur ne de Millet İttifakına payanda olmadan tarafsızlık anlayışı içinde oylarını üçüncü bir yol olarak demokratik ittifakın güçlenmesi için kullandılar. Sandıkta mühürleri CHP adayının üstüne basmakla CHP seçilmiş olunmaz. Bu adımla Erdoğan’ın faşizan diktatörlüğüne karşı olan demokratik güçler hep birlikte bu faşizan rejime bir darbe indirmiş oldular. Demokratik güçler oylarını sırf bu amaçla verdiler ve ittifaklarını bundan sonraki mücadele için güçlendirdiler. Onlar CHP’nin de İmamoğlu’nun da bir gün Erdoğan’la anlaşmayacağının garantisi olmadığını çok iyi biliyorlar. Onlar demokratik hak ve özgürlüklerin, ekonomik hakların kazanılması, eşitlik, özgürlük, özerklik, barış ve demokrasi temelinde halkların ortak yaşamının gerçekleşmesi için mücadeleyi yükselteceklerdir. Bu mücadeleyi yalnız Erdoğan’a karşı değil İmamoğlu’na karşı da yürütülecektir. Böylece onun seçim kampanyasında yaptığı vaadlerin ne kadar arkasında durduğu görülecektir.  

23 Haziran Erdoğan için 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra aldığı en büyük yenilgidir. Şimdi O seçimsiz geçecek olan önümüzdeki 4,5 yıl hiç bir şey olmamış gibi iktidarını sürdürmeye çalışacaktır. İmamoğlu’nu görevden alıp yerine kayyım atamak için her yola başvuracaktır. Seçim öncesi Ordu valisine dava açtırma tehditini hayata geçirtecek ve bunu İmamoğlu’nu azletmek için kullanacaktır. Tüm bunları yapamazsa O’nun çalışmalarını engellemek ve onu itibarsızlaştırmak için her yolu ve olanağı kullanacaktır.

Ama tüm bunlar boşunadır. Çünkü Erdoğan’a muhalif ve demokratik güçler şimdi 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra 1 Kasım seçimlerine giderken onun manevralarından ders çıkardı, kenetlenecekler ve O’nu kurtaracak bir Baykal çıkmayacaktır.  Türkiye’de 23 Haziran 2019’la birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Artık Erdoğan eski Erdoğan değildir, eski gücü yoktur, devrilemez ve yaralanamaz değildir. Erdoğan’a karşı bir şey yapılamaz anlayışı yıkılmış, çökmüştür. Artık O eskisi gibi yönetemeyecek ve yığınlar da eskisi gibi yönetilmek istemeyecektir. İçte ve dıştaki egemen güçler için bunu önlemenin yolu sistem içinde bir değişikliğe gitmektir, Erdoğan’ı bir başkasıyla değiştirmektir. Sistem içinde bir değişiklik onlar için en iyi çözümdür Şimdi AKP içindeki muhalifler bile onu devirmek için harekete geçirilebilir, onlar yeni partiler kurmaya, AKP’yi parçalamaya teşvik edilebilir. Gül, Babacan, Davutoğlu pusuya yatmış beklemektedirler.

İç ve dış egemen güçlerin bu planlarına çomak sokacak, Erdoğan’ı 4,5 yıl daha iktidarda kalmasını engelleyecek esas güç seçim kampanyası boyunca tabanda örülen Erdoğan faşizmine karşı olan muhalif ve demokratik güçler arasında demokratik ittifaktır ve ittifakın ortak mücadelesidir. Bu seçim kampanyası boyunca tabanda Türkü, Kürdü, Ermenisi, Rumu, Lazı, Gürcüsü, Alevisi, Sunnisi, Hıristiyanı, CHP’lisi, HDP’lisi, İYİ Partilisi, muhalif AKP’lisi, MHP’lisi, devrimci demokratı, komünisti, proleteri, köylüsü, esnafı, aydını, kadını, genci hep birlikte faşizan Erdoğan diktatörlüğüne bir darbe indirmek için birlikte çalıştık. Darbeyi indirdik. Simdi görev Erdoğan’ı devirinceye kadar bu ortak mücadeleyi sürdürmektir, birliğimizi güçlendirmektir. Geçmişte bunun için en büyük engel Erdoğan’ın yarattığı Kürt ve PKK, APO düşmanlığı, Ermeni ve Rum, Pontus karşıtlığı idi. Bu seçim kampanyası boyunca bunların hepsi iflas etti. Kürtlerden, APO’dan medet bekleyen, ona elçiler gönderen Erdoğan’ın kendisi oldu. Pontus Rumlarının katilinin Topal Osman olduğu ortaya çıktı. Ne PKK, ne APO, ne Pontus artık tabu değildir. Bunlar bizim ülkemizin sorunlarıdır. Bu sorunlar üzerinde özgür tartışmayı kimse engelleyemez. Bu seçim kampanyasının en büyük kazanımlarından biri budur. Şimdi bizler kendi aramızdaki diyaloğu daha da geliştirmeliyiz, bunu Erdoğan faşizmine karşı kalıcı bir mücadeleye dönüştürmeliyiz. Birlik olursak Erdoğan’ı yenebiliriz

Gelecek güzel günler bizim ellerimizdedir. Onu kazanmak ancak ortak mücadeleyle olur. 

Şimdi hep birden Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Rum, Ermeni tüm Türkiye halklarının eşitliği ve özgürlüğü temelinde yeni bir barışçıl demokratik toplumsal uzlaşma için çalışalım.

Öcalan ve Demirtaş dahil tüm politik tutukluların özgürlüğü talebini yükseltelim!

Kürtlere karşı savaşın, Pençe operasyonunun hemen sonlandırılmasını, Kürtlerle diyaloğun ve müzakerenin başlatılması için mücadele edelim

Erdoğan ancak bu mücadeleler sonunda gider ve ülkemize demokrasi güneşi doğmaya başlar.

23.06.2019

TKP 1920

www.tkp-online.com

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir