11 Temmuz 2025 Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk, Kürt ve tüm Türkiye halklarının tarihine bir dönüm noktası olarak yazılacaktır.
11 Temmuz 2025’de, PKK kendini feshetme ve silahları bırakma kararı aldığı kongresinden sonra Süleymaniye’de yaptığı sembolik silah yakma töreniyle silahları bırakmaya başladığını, 41 yıllık savaşın sona erdiğini ilan etmiş, Türkiye ve Ortadoğu halkları için barışa doğru ciddi bir adım atma olanağını yaratmıştır.
Şimdi bu barışa sahip çıkmak, onu hayata geçirmek, geliştirmek ve güçlendirmek, yalnız iktidara bırakılmayacak kadar önemli bir görevdir ve Kürt, Türk, tüm Türkiye halklarının, işçi sınıfı ve emekçilerinin, barış, demokratik ve devrimci, sol, sosyalist ve komünist güçlerin, kadın, gençlik ve ekoloji aktivistlerinin temel meselesidir. İktidar tabandan baskı geldiği sürece barış için ciddi bir adım atar, tersi durumunda işi yokuşa sürer. Bu da ancak tabandan gelecek ortak mücadeleyle önlenebilir.
PKK’nin silahlı mücadeleye son verip demokratik siyasi mücadeleye geçme kararıyla, bunun için somut adımlar atmasıyla Türkiye’yi demokratikleştirme, halklarımızın eşit, özgür, özerk, gönüllü birlikte yaşamını pekiştirme mücadelesi yepyeni bir boyut kazanmaktadır. Gün Kürt Özgürlük Hareketinin, Türkiye işçi sınıfının, kadın, gençlik, ekoloji aktivistlerinin barış için, demokratik, eşit, özgür bir Türkiye için birlikte mücadele günüdür.
TKP-1920 tüm bu güçleri Bahçeli’nin girişimi, İmralı’dan Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ve PKK’nin kendini feshetme ve silah bırakma kararıyla, Erdoğan’ın arkadan geç de olsa gelen desteği ile “ete kemiğe” bürünmeye başlayan yeni barış sürecine sahip çıkmaya ve sürecin gelişmesi ve güçlenmesi, demokrasi ve özgürlüklerle taçlanması için mücadeleye çağırır. Bugün sınıf ve demokrasi mücadelesinin önünde duran acil görev barışın kazanılması, Kürt, Türk, tüm Türkiye halklarının eşitlik temelinde özgürleşmesi, birbiriyle kardeşçe bağlanması ve Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Bu partimizin ilk Bakü kongresinde aldığı “Hür halkların hür ittihadı” ilkesine de uygundur. Özgür halkların demokratik Türkiye’si sınıfsız, sömürüsüz, baskısız, özgürlük toplumu olan sosyalizme gidecek olan yoldur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında aydınların Anadolu halklarından bir Türk ulusu ve devleti yaratma mücadelesinde önce Ermeni ve diğer Hristiyan halklar büyük ölçüde yok edildiler. Rumlar mübadele edildiler. Müslüman halklarla, başta Kürtlerle, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda birlikte olundu, ama savaş sonrasında 1924 Anayasası’yla onlara karşı tam bir inkâr ve imha politikasına gidildi. Ayrıca sistematik asimilasyona tabi tutulan Kürtler tüm bu uygulamalara karşı 29 kez isyan ettiler. Her seferinde ağır yenilgi ve katliamlara maruz kaldılar. Ama PKK yönetimindeki 29. isyan her iki taraftan büyük kayıplarla 1984’ten 2025’e kadar 41 yıl sürdü. Bu uzun direniş süresinde Türk halkı Türkiye’de ayrı bir halkın, Kürt halkının ve başka halkların var olduğunu algılamaya ve kavramaya başladı. Giderek Kürt halkının dilinin ve kimliğinin kabul edilmesi gerektiği halkın büyük bir kesiminin bilincine çıkmaya başladı.
İktidarda devleti yönetenler, ordu ve derin devlet çevreleri ise inkâr ve imha politikasından, tek devlet, tek millet, tek vatan, tek dil, tek din, tek bayrak anlayışından vazgeçmediler. Zira savaş egemen güçlerin iktidarda kalmalarını kolaylaştırıyor, Kürt düşmanlığı, şovenizm ve milliyetçilikle Türk yığınlarını daha rahat manipüle edebiliyorlardı. Ama direniş sürecinde Kürtlerin varlıklarının toplumda belli bir kabul gördüğünü gören Öcalan birçok kez ateşkes uygulayarak dönemin hükümetlerine müzakere ve barışa hazır olduklarını açıkça beyan etti. Öcalan’ın bu önerilerini ilk dikkate alan Özal bu tutumunu hayatıyla ödedi. Sonra 90’ların karanlık yılları geldi. 2000’li yıllarda Oslo ve İmralı görüşmeleriyle başlayan ve 2013 Nevrozu’nda Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubunun okunmasıyla gelişen barış süreci Erdoğan’ın iktidar hırslarına kurban edildi. 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybeden Erdoğan yeniden sertlik, saldırı ve savaş politikasına yöneldi.
Bu savaş her iki taraftan binlerce insanın hayatına ve halkın cebinden çıkan milyarlarca dolara maloldu ve enflasyonun, hayat pahalılığının ana sebeplerinden biri haline geldi. Erdoğan muhaliflerini “PKK yanlısı”, “terör iltisaklısı”, “kent uzlaşmacısı” diye kolayca bertaraf etmenin yolunu bulmuştu. Binlerce Kürt, akademisyen, gazeteci, belediye başkanı keyfi olarak tutuklanabiliyordu. Son olarak türlü iftiralarla CHP’li belediyelere başlayan saldırılar hâlâ sürüyor.
İsrail’in ABD desteğiyle Gazze’yle birlikte Esad sonrası Suriye’ye ve İran’a saldırması, bölgede hegemonyasını açıkça kurmaya başlaması, aynı zamanda ABD ve İsrail’in Kürtlerle yakınlaşması bölgesel güç olmak isteyen Türk derin devletini derin analizlere sevk etti. Ortadoğu’da Kürtleri kaybetmiş bir Türkiye büyük değil, “cüce” bir Türkiye olur, önemsizleşirdi. Bunu önlemenin tek yolu İmralı’da tecritte tutulan Öcalan’la görüşmek, savaşı sonlandırmak, Kürtlerle barışa yönelik yeni bir süreç açmaktı. Bölgedeki son gelişmeler bunu Türk devleti için bir „beka sorunu”, tarihsel bir zorunluk olarak dayatmıştı.
Öcalan ve Kürtlerin de bu koşullarda Türklerle birlikte hareket etme yönünde karar almaları tarihsel önemdedir. Tarihin deneyleri de, bugünün analizi de bölge halklarının huzura kavuşmasının kendi birlikteliklerinden geçtiğini ortaya koyuyor. Hem Türkiye’de, hem bölgede halkların birlikteliğinin demokratik temellerde özgürce örülmesi görevi en başta barıştan ve demokrasiden yana tüm güçlerin önünde duruyor.
Süreç bugün PKK’nın silahlı mücadeleyi bıraktığı, demokratik siyasi mücadeleye geçmeye başladığı bir aşamaya gelmiştir. Şimdi bu süreci barışa, demokrasiye, hukuksal dönüşümlere, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılacağı, eski gerillaların topluma entegre edileceği ve siyasi çalışmalara başlayacağı bir aşamaya yükseltmek gerekmektedir. Bunun için DEM Parti’nin iktidar partileri AKP ve MHP ile birlikte hareket etmesi doğaldır. Sorunun çözümünün ilk muhatabı iktidardır, ilk konuşmalar onunla yapılacaktır. Ama bu sorunun muhatabı tek başına iktidar değil, aynı zamanda tüm muhalefettir, tüm Türkiye toplumudur. Gerçekleşmesi gereken toplumsal bir barıştır, halklarımızın eşit, özgür, demokratik bir ortamda birlikte yaşamalarının sağlanmasıdır.
Bu süreç gösterdi ki, iktidar partileri AKP ve MHP arasında da farklılıklar vardır. Bahçeli sürecin hızla tamamlanmasını, Öcalan’ın siyasi bir aktör olarak etkinlik kazanmasını, Kürt-Türk kardeşliğinin hayata geçirilmesini isterken, Erdoğan iktidarının devamını önde tutuyor, bunun için anayasa değişiklikleri planlıyor. “DEM Parti ile birlikte hareket ediyoruz” derken Erdoğan CHP’yi dışladığını, anayasa değişikliğini garantilediğini ima ediyor. Muhalefetin Erdoğan’ın bu oyunlarına itibar etmemesi gerekmektedir. Ana konu bugün Anayasanın nasıl şekilleneceği değildir. Ana konu Demirtaş, Yüksekdağ, Kavala, Atalay, İmamoğlu ve Gezi tutukluları dahil tüm politik tutukluların serbest bırakılması, kayyımların kaldırılması, Öcalan’ın ‘umut hakkı’ndan yararlandırılması, herkesin özgürce aday olabileceği bir cumhurbaşkanlığı seçiminin önünün açılması olmalıdır. Böylesi bir anlayış ve mücadele muhalefeti güçlendirecek, iktidarla görüşmeler yapan DEM Parti’nin işini kolaylaştıracaktır.
Şimdi tüm muhalefet, son günlerde partisine ve belediyelerine yönelen saldırılara karşı yığınları harekete geçirmiş olan CHP ve müttefikleri, silahların bırakılmasından sonra demokratikleşme mücadelesini yükseltecek olan Kürt yığınları, Erdoğan’ın doğaya saldırısına karşı çetin bir mücadele yürüten iklim ve çevre aktivistleri, kendilerine yapılan saldırı ve katliamlara karşı sürekli sahada olan kadınlar; ülkeyi terk etmeyen, iş sahaları yaratılması için savaşan gençler; enflasyona, pahalılığa, soygun ve vurguna, baskı ve zulme, sömürüye karşı, demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükselten işçi sınıfı ve örgütleri; devrimci, demokratik, sol, sosyalist ve komünist güçler omuz omuza vererek eylemliliklerini barış sürecinin demokrasiyle taçlanmasına yoğunlaştırmalıdırlar. Barış, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm yolundaki mücadelenin bugünkü gereği tüm bu güçlerin ‘aşağıdan ve yukarıdan’ geniş ittifaklar yaratabilmek için aralıksız çalışmalarıdır.
TKP – 1920
12 Temmuz 2025