Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 100 Yaşında

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 100 Yaşında

 

Tezler

 

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi dünya işçilerine, köylülerine, emekçilerine, devrimci, ilerici, demokratik ve barış güçlerine kutlu olsun!

 

 

A- Büyük Sosyalist Ekim Devriminin tarihsel yeri ve önemi

 

 

1-     Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, kısa süren Paris Komün’ünden sonra, insanlık tarihinde ilk başarılı, uzun ömürlü sosyalist devrimdir. Bundan 100 sene önce Rusya’da işçi sınıfı ve köylüler, emekçiler, Marksist-Leninist Bolşevik partisi öncülüğünde burjuva iktidarını devirip proletarya iktidarını, proletarya diktatörlüğünü, Sovyet iktidarını kurdular; dünyanın altıda birinde insanın insan tarafından sömürülüp ezilmesine son verdiler, sömürüsüz, baskısız yeni bir dünya yaratmaya başladılar. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, insanlığın gelişmesinde tarihsel büyük bir dönüm noktası, insanlığın bugüne kadar olan tarihinde, en derin toplumsal tarihsel dönüşümün başlangıcıdır. Ekim Devrimi’yle, insanlık tarihinde dünya çapında kapitalizmden sosyalizme, sömürü ve baskı toplumundan sömürüsüz ve baskısız bir topluma geçiş çağı açılmıştır, yüzyıllardan beri devam eden sömürücü sınıfların, en son sömürücü sınıf burjuvazinin egemenliğinin sonunun geldiğini göstermiştir. Lenin, Ekim devrimi “tüm dünyaya sosyalizm yolunu açmış ve burjuvaziye, şaşahalı hakimiyetinin sonuna geldiğini göstermiştir” der. (Lenin, 28;30)

 

2-     Büyük Sosyalist Ekim Devrimi dünya kapitalist sistemini sarsmış, kapitalizmin ebedi ve ezeli, güçlü ve yıkılmaz olduğu anlayışını yerle bir etmiş, uluslararası işçi sınıfının, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin kurtuluşu için ışık olmuştur. Ekim Devrimi, dünya çapında güçler dengesinde işçi sınıfı ve emekçiler, emperyalistler tarafından ezilen halklar, uluslar ve devletler yararına nitel bir değişim, kayma sağlamıştır. Ekim Devrimi’yle dünyada artık burjuvazinin iktidarı karşısında bir proletarya iktidarı vardır. Dünyada artık proletarya ve tüm emekçiler, barış ve demokrasi güçleri, halklar kapitale ve emperyalizme korumasız bir şekilde teslim değillerdir, şimdi onların da mücadelelerinde arkalarını dayayacakları bir devletleri vardır. Bu dünya halklarına kurtuluşları için büyük bir umut ve güç kaynağı oldu. Proleter enternasyonalizmi somut yeni bir karakter ve içerik kazanıyordu.

Ekim Devrimi önce Çarlık Rusyası’ndaki doğu halklarını uyandırdı ve bu halklara kurtuluşları ve gelişmeleri için ilk impulsları verdi. Ekim Devrimi’nden dolaysız etkilenen ilk halklardan biri de Türkiye halklarıdır. Türkiye halkları kurtuluşunu Sovyet iktidarının yaptığı büyük enternasyonal dayanışmayla sağlayabilmiştir.

Ekim Devrimi dünya işçi sınıfına ve emekçilerine, ezilen halklarına devrimci mücadelerinde bir esin kaynağı, iktidarın nasıl alınacağına somut bir örnek olmuştur. Onlar kapitale ve emeperyalizme karşı mücadelelerinde daha bir özgüven ve tutarlılıkla hareket etmeye başlamışlardır. Birçok sosyal ve ekonomik hakları daha kolaylıkla alabilmişler ve burjuvaziye demokrasi ve insan haklarının, özgürlüklerin genişletilmesini dayatmışlardır. Ekim Devrimi ve Sovyet iktidarı insanlığın özgürleşmesi ve gelişmesi, halkların eşitlik, özerklik ve bağımsızlığını kazanması, toplumun ilerlemesi için itici güç olmuştur. Ekim Devrimi insanlığı medenileştirmiş, barbarlıktan çıkış yolu göstermiştir. İnsanlık tarihinde ilk kez barış, demokrasi, ulusal bağımsızlık, temel insan hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesi yolu açılmıştır. Sosyalist demokrasi sağladığı gerçek özgürlükler ve insan haklarıyla, yalnız formel özgürlükler ve insan hakları vaadeden burjuva demokrasisinden daha üstün olduğunu göstermiştir.

3-         İkinci Dünya Savaşında faşizmin yenilgisi ve sonunda Avrupa’da; Asya’da ve Latin Amerika’da yeni sosyalist devletlerin ve Dünya Sosyalist Sisteminin oluşması, Avrupa’da 40 yıl barışın sağlanması, işçi sınıfının, demokratik güçlerin ve ulusal bağımsızlık hareketlerinin ilerlemesi Ekim Devrimi’nin bir sonucudur.

İkinci Dünya Savaşından sonra Sovyetler Birliği’nin ve reel sosyalizmin artan enternasyonal etkisi karşısında emperyalist sömürge sistemi çökmüş, Afrika, Latin Amerika ve Asya halkları özgürleşmiştir. Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeler, bu halkların kalkınmasında daima alınacak bir örnek olmuştur.

Ekim Devrimi ve Sovyet iktidarı olmasaydı, Hitler faşizmi yenilemezdi. Ekim Devrimi ve Sovyet iktidarı sayesinde dünya faşist barbarlıktan kurtarıldı. 20 Milyondan fazla insan kaybına ve Hitler azmanlarının sebep olduğu tahribat ve yıkıma rağmen Sovyet insanı II.Dünya Savaşı’nın yaralarını Ekim Devrimi anlayışıyla kısa zamanda sardı ve ülkesini bilim ve teknikte, ekonomi ve kültürde sağladığı gelişmelerle büyük bir güç olarak dünya sahnesine çıkardı ve emepryalizmin meydan okuyuşlarına göğüs gerdi, onun dünyayı yakmaya kalkan nükleer savaş politikalarına karşı barış politikasıyla, dünyayı ve halkları, işçi ve emekçileri sömürü ve baskı, yağma ve talan politikasına karşı enternasyonal dayanışma anlayışıyla cevap verdi. İnsanlık, Ekim Devrimi ve reel sosyalizm sayesinde 70 yıldan fazla bir zaman diliminde “altın çağını” yaşadı, her açıdan kapitalizme meydan okudu.

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, dünyada devrimci bir komünist ve işçi hareketinin oluşmasını, onların merkezi olarak Komintern’in kurulmasını, emperyaliszme karşı mücadelenin bir merkezden yürütülmesini sağladı. Ekim Devrimi sınıf savaşını, devrimci mücadeleyi yeni bir düzeye, iki sistem, sosyalist sistemle, kapitalist-emperyalist sistem arasındaki mücadeleye yükseltti. Artık ulusal ve uluslararası alanda sınıf savaşının, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin, halkların egemenlik ve bağımsızlık savaşlarının seyrini belirleyen iki sistem arasındaki mücadele oldu. İşçi sınıfı ve sosyalist sistemle birlikte ulusal kurtuluş hareketleri, barış hareketi, demokratik gençlik, kadın ve köylü hareketleri, devrimci demokratik güçlerin hareketi dünya çapında gelişen devrimci sürecin öznesini oluşturdular.

4-     Ekim Devrimi ve Sovyet pratiği ile Rusya işçi sınıfı dünyaya, işçilerin iktidarı aldıklarında partilerinin öncülügünde devleti ve ekonomiyi sevk ve idare edebileceklerini, kapitalistsiz, ağasız, paşasız toplumu yönetebileceklerini ispatlamıştır. Devrimin emekçi yığınların yaratıcı gücünü ortaya çıkararttığını, proletaryanın emekçilerle ittifak içinde iktidarı aldıktan sonra, emekçilerin büyük bir atılım ve coşkuyla kendi ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarabileceklerini, ekonomik ve sanayi gelişimini sağlayabileceklerini, sosyalizme geçiş için sağlam maddi, teknik ve bilimsel bir temel yaratabileceklerini, toplumsal gelişmeyi sosyalizme doğru ilerletebileceklerini göstermiştir. Sovyetler Birliği bu halklar için, ülkelerinin geri kalmışlıktan nasıl kurtulabileceği ve plan ekonomisiyle nasıl bir gelişme sağlayabilecekleri konusunda parlayan bir model teşkil etmitir. Plan ekonomisinin Pazar ekonomisinden daha üstün olduğunu, ülkenin kıt kaynaklarını planlı şekilde kullanarak kalkınmanın sağlanabileceğini ortaya koymuştur. Tüm insanlık kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu açık bir şekilde görmüştür.

 

 

B- Ekim devriminden çıkarılacak dersler

 

 

1-     Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, Maksist-Leninist teorisinin doğruluğunun pratikte ispatıdır, başarısızlığı ise teorimiz Marsizm-Leninzmde değil, onun geliştirilememesinde ve çarpıtılmasında, onun terkedilip reformizme ve revizyonizme geçilmesindedir.

Ekim Devrimini mümkün kılan ve zafere götüren, Lenin’in ve Bolşeviklerin ardıcıl bir şekilde Marksizmi revizyonistlere, reformistlere, oportunistlere karşı savunmaları, onu kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm çağına uygulamaları ve geliştirmeleridir, reformistlerin, oportunistlerin ve revizyonistlerin konseptlerini teorik olarak çürütmeleridir, emperyalizm koşullarında zorunlu olan profesyonel kadrolardan oluşan çelik disiplinli yeni türden devrimci partiyi, Bolşevik partisini yaratmış olmalarıdır.

Ekim Devrimi, devrimin başarılması, işçi sınıfı çıkarına devrimci dönüşümlerin gerçekleşmesi için, yeni türden bir partinin gerekliliğini, revizyonizmle, sosyal reformizmle, oportunizmle mücadelenin önemli bir ödev olduğunu ortaya koydu.

Ekim Devrimi, eğer bir ülkede emperyalizm çağında, sosyal devrimler çağında, üretici güçler henüz olgunlaşmamış olsa da, devrimin objektif ve sübjektif koşulları doğmuş ve gelişmeye başlamışsa, o ülkede proletaryanın Marksist-Leninist partisi yönetiminde burjuvaziden iktidarı alabileceğini ve savunabileceğini, burjuva toplumu yerine yeni sosyalist toplumu yaratma yönünde ilerleyebileceğini gösterdi. Devrim tek ülkede oldu, ama dünya çapında yeni bir devrimci süreç başlattı.

2-     Ekim Devrimi yanlış bir yolun ve yenilginin tarihi değildir. Bazı burjuva apolegetleri, azmanları ve küçük burjuvalar, işçi sınıfından, emekçilerden, kapitalizme karşı sistem eleştirisi hareketlerden gelen devrimci çıkışları bloke etmek, işçi sınıfını ve emekçileri sürekli yanıltmak için Ekim Devrimi’ne ve Sovyet iktidarına iftira ve çamurlar atmakta, günümüz koşullarının Ekim Devrimi döneminden bambaşka olduğunu iddia etmektedirler. Günümüzde yeni koşullar vardır, ama Ekim Devrimi’ni yaratan temel çatışmalar ve çelişkiler yalnız eski varlıklarını sürdürmüyorlar, günümüzde daha da keskinleşerek devam ediyorlar. Sermaye ile emek arasındaki çelişki, emperyalizmle geniş halk yığınları arasındaki çatışmalar, emperyalist sömürü ve talan, tabii kaynakların yağmalanması ve çevrenin kirletilmesi ve tahribatı, savaş tehlikesi insanlığı büyük bir felakete sürükleyecek şekilde keskinleşiyor. Kapitalist ilişkiler derin genel bir kriz içinde bulunuyor. Her taraftan ve birçok yerinden bu kirizler sürekli patlak veriyor. Bugün, kapitalin küreselleşmesi daha da derinleşiyor, küresel işleyen kapital şirketleri kendi aralarında şiddetli çatışmalarla belirledikleri rekabet koşullarını dünyanın geri kalan kısmına zorla dayatıyor, barbarlıklarla dolu yeni bir savaş düzeni oluşturuyor, dünyayı yeniden paylaşıyor, kapitalin daha çok değerlenmesi için dünyayı kendine göre dizayn etmeye çalışıyor. Balkanlar’dan sonra şimdi de Orta Doğu’yu kana buluyor, yeniden dizayn etmeye uğraşıyor. Bu çelişki ve çatışmaların çözümü 1917’de olduğundan daha keskin olarak devrimi dayatmaktadır.  Bu çözümü gerçekleştirecek olan devrimci özne yine proletaryadır ve müttefikleridir.

 

3-     İnsanlık hâlâ sosyal devrimler çağında bulunmaktadır. Emperyalizmin oluşmasıyla, kapitalizmin ilerici ekonomik toplumsal formasyon çağı olma özelliği sona ermiş, sosyal devrimler çağı başlamıştır. Bu çağda işçi sınıfı ve partisine olan beklentiler de artar. Zira emperyalizm çağında işçi sınıfında ayrışmalar baş gösterir. Sosyal reformizm, oportünizm ve revizyonizm işçi sınıfı saflarında yaygınlaşır. İşçi sınıfı partisi sosyal demokrat parti devrimci niteliğini kaybeder. 20. Yüzyılın başında işçi harketinde yaşanan bu gelişmeler karşısında Lenin, reformizme, oportunizme, revizyonizme karşı savaş açarken, hedefi işçi sınıfının emperyalist koşullarda “kendisi için” sınıf ve partisinin yeni türden bir parti olarak oluşmasını sağlamaktı. Ekim Devrimi Lenin’in sınıf savaşı ve yeni tür devrimci parti teorisinin onaylanmasıdır. O, devrimin öznelerinin emperyalizm koşullarında nasıl şekillendiğinin tarihidir, büyük bir deneydir. Bugün devrimci güçler Lenin’in o dönem karşılaştığı sorunlarla, bugün daha üst düzeyde karşılaşmaktadır, o deneyler mücadelelerinde büyük bir hazine teşkil etmektedir.

Emperyalizm çağında, sosyal devrimler çağında, proletaryanın “kendisi için” bir sınıf olarak oluşumunda önemli bir rol oynayan partisinden beklenenler, şimdiye kadar bir sınıf partisinden beklenenlerden nitel olarak çok daha farklıdır. Şimdiye kadar savunulan çok gevşek, “hemfikir olanların birliği” anlayışına dayalı bir parti idi. Şimdi ise, emperyalizm çağında gerekli olan, politik ve ideolojik olarak birbirine sıkı sıkıya bağlı, devrimci teori Marksizmle donatılmış, çelik disiplinli profesyonel devrimcilerden oluşan yeni tür Bolşevik parti idi. Böyle bir partinin zorunluluğunu bilince çıkarmaktı. Ancak böyle profesyonel devrimcilerden oluşan bir partiyle sosyal reformizm, oprtunizm ve revizyonizm yenilir, devrim başarılır. Bugün, küreselleşmenin derinleştiği emperalizm koşullarında böyle bir partiye olan gereksinim dünden çok daha fazladır. Ama burjuvazi ve küçük burjuvalar, sözde devrimciler, komünistler, solcular günümüzde küresel emperyalizm döneminde toplumsal değişim ve dönüşümü gerçekleştirecek olan örgütün, demokratik merkeziyetçilik ilkelerine göre işleyen yeni türden Leninci bir partinin değil, farklı sol akım ve fikirlere açık, pluralist, çoğulcu, demokratik, kapsayıcı bir parti olduğunu ileri sürmektedirler. Bunlar bu tutumlarıyla işçi sınıfını ve emekçi yığınları başsız bırakma ve onları burjuvaziye teslim etme işlevini görmektedirler. O gün olduğu gibi, bugün de bu reformist ve revizyonist görüşler ve güçler politik ve ideolojik olarak yenilmeden, proletaryayı “kendisi için” sınıf ve partisini yeni türden Marksçı-Leninci parti olarak oluşturmak çok zordur. Bu mücadelede Ekim Devrimi zengin bir deney sunmaktadır.

Yeni türden parti, “profesyonel devrimciler”, “devrimci uzmanlar” örgütüdür. Bu örgütle proletarya kendisine özel bir “devrim uzmanları” örgütü yaratmış olur. Bu şekliyle parti göreceli olarak sınıftan kopuktur. Ama partinin sınıfı sevk ve idare etmesi için işçi sınıfıyla bağlanması ve bu bağın özel bir görev olarak örgütlemesi gerekmektedir. İçerik olarak partinin varlığı ve etkisi devrimcidir, o, emperyalist koşullaraki sınıfın ve devrimin konsantre bir ifadesidir. Şekil olarak ise “uzmanlaşma”, “profesyonelleşme” bir burjuva fenomendir. Bu karakteriyle yalnız sınıf değil, parti de geçiş döneminin bir fenomenidir. Bu devrimin öznesinde şeklen bir burjuva yan olduğunu gösterir. Bu burjuva momentle sürekli hesaplaşmak ve mücadele etmek gerekir. Aksi takdirde Sovyetlerde olduğu gibi “Nomenklatura” bağımsızlaşabilir. Devrimci sürece büyük zarar verebilir. Bu çelişki parti ve yığın bağı içinde sürekli kontrol edilmeli ve çözülmelidir.

 

4-     Ekim Devrimi iktidarı alan işçi sınıfına, devrimi ve kazanımları korumak için nasıl bir erk oluşturacağını gösterdi. Şuralar iktidarı, Sovyet iktidarı olarak oluşan bu erk, iktidarı periodik olarak delege eden bir anlayışla değil, onu proletaryanın ve emekçi yığınların çıkarını esas alan sürekli işleyen bir süreç olarak örgütler. Şuralara gönderilen temsilciler sürekli hesap verirler, kontrol edilirler ve gerektiğinde hemen değiştirilirler. Sovyet iktidarı başından beri tamamlanmış, garantilenmiş bir iktidar değildir. O, sürekli küçük burjuvalarla, proleter devrimciler arasında erkin biçimlenmesi ve uygulanması konularında hep bir çatışma alanı olarak gelişmiştir. Sovyet iktidarı, içerik, yönü ve işleyişi bakımından keskin sınıf mücadeleleri alanı olmuştur. Özü bakımından Sovyet iktidarı seçim ve temsili demokrasi olarak işler. Burada da, parti işleyişinde olduğu gibi, proletarya iktidarı uygulanırken, iktidar konusunda deney ve bilgi sahibi olan aktivistler kadrosuna gereksinim duyulur. Devrimci erk öznesi içinde özel bir grup oluşur. Burda da içerik olarak devrimci, şekil olarak burjuva kalıntıları taşıyan, yanları olan bir ilişki yaratılmış olur. Bu küçük burjuva yanlara ve kalıntılara karşı, proleter devrimci özne kendi içinde sınıf mücadelesini kendisinin örgütlemesi gerekmektedir. Bu anlamda preleteryanın erk örgütü de geçiş dönemi karakterini taşır. Bu devrimci içerik ve burjuva biçim arasındaki mücadelede şuralar cumhuriyeti sürekli geliştirilmelidir.

Günümüzde şuralar erki Kürt Devrimci hareketinde, Rojava’da denenmektedir. Rojava’daki halk meclisleri, şuraları, Rusya’daki Sovyetlerin, şuraların bir benzeridir. Ekim Devrimi’nin deneyleri, Rojava devrimine de ışık tutmaktadır; Rojava devrimi de şuralar iktidarını uygularken, şuralar iktidarını içerik ve şekil olarak geliştirmekte, yeni deneyler sunmaktadır.

 

5-     Ekim Devrimi kapitalin değerlendirilmesini değil, emekçilerin çıkarlarını esas olan bir ekonomik yapının, yeni mülkiyet ilişkilerinin, üretilenlere yeni el koyma biçiminin, üretimin emekçilerin çıkarına toplumsallaştırmanın başlangıcıdır. Burjuvazinin mülksüzleştirilmesinden sonra üretimin hemen ve dolaysız toplumsallaştırılması, kontrol ve muhasebe mekanizmalarının işletilmesi deneyleri, hızla yapılanların yapıldığı gibi yapılmaması gerektiğini gösterdi. Bunlar yapılırken, toplumun maddi temeli açısından, emperyalizmin komünizmi tamamen hazırlayan bir ön aşama olduğu, devrimin ödevinin de, “yalnız” politik iktidarı almak ve burjuvaziyi mülksüzleştirmekten ibaret olduğu anlayışından hareket edildi. Ama Ekim Devrimi ve onunla başlayan ekonomik ilişkilerin dönüştürülmesi deneyi gösterdi ki, proletarya iktidarı alıp burjuvaziyi mülksüzleştirebiliyor, ama toplumun ekonomik temelini herhangi bir hakimiyetin, bir baskı aygıtının, hiyerarşinin olmadığı kendi öz örgütlenmesiyle yapılandıramıyor. Toplumda sömürü kaldırılmış, ama toplumda hâlâ para-mal ilişkileri varlığını korumakta ve değer toplumsallaşması devam etmektedir. Bunlar kapitalist toplumun kalıntılarıdır, ama bertaraf edilmesi zaman almaktadır. Hatta bunlar zamanla kendilerini yeniden üretebilmektedir. Parti ve erk konusunda olduğu gibi, burada da proletarya toplumun ekonomik temel güçlerinin dolaysız toplumsallaşmasının öznesi olarak davranabilecek durumda değildir, ekonomik temeli emekçilerin çıkarına göre örgütleyecek ve toplumsallaşmayı gerçekleştirecek özel bir aparata ihtiyaç vardır. Ekonominin böyle örgütlenmesi, onun bir geçiş dönemi karakterine sahip olduğunu gösterir ve bunun devrim sürecinde sürekli dikkate alınması, içerikle şekil arasındaki bu diyalektik çelişkinin yeniden yeniden çözümlenmesi, devrimin permanent görülmesi gerekmektedir.

 

6-     Özel bir aparat ile ekonominin temelinin dönüştürülmesi ve planlı kalkınmanın sağlanması büyük bir başarıyla sürdürüldü. Bu hem Ekim Devrimi’nden, hem de II. Dünya savaşından sonraki kuruculuk döneminde çok efektif bir yöntem olarak belirdi. Bunlar ekstansif üretim dönemleriydi. Lenin ve Stalin böyle bir kalkınmanın teorik temellerini işlediler. Bunlar Yeni Ekonomi Politikası NEP ve ekonominin tepe noktalarına hükmederek üretimin bürokratik-administratif toplumsallaştırılması idi. Ama 70’li yıllarda, üretici güçlerin üçüncü devrimi ile birlikte ekstansif üretimden entansif üretime geçilmeye başlandı. Üretim artık daha çok bilime, elektronik ve bilgisayar tekniğine dayanıyordu. Üretici güçlerin üçüncü devriminin karakteri onun bir bilimsel-teknik devrimi olmasıydı. Reel sosyalizmde entansif üretime geçiş uzun sürdü ve bu hızla başarılamadı; emperyalizm ise yaşadığı rekabet nedeniyle entansif üretime daha kolay ve hızla geçebildi.

Üretici güçlerin üçüncü devrimi bilimsel-teknik devrimle, proleterleşme hızla gelişti ve farklılaştı. Yığınsal olarak insanlar proleterleştiler, burjuva ve küçük burjuva kesimlerden proletaryaya yeni akınlar oldu. Sınıfın yapısı değişmeye başladı. Sınıfın çekirdeği geleneksel endüstri proletaryası değil, yeni teknolojinin taşıyıcısı olanlardı. Bu koşullarda endüstri proletaryasını hâlâ sınıfın devrimci çekirdeği olarak gören anlayışla, üretici güçlerin üçüncü devrimiyle oluşan tüm yeni proletaryayı “kendisi için” sınıf olarak örgütlemek mümkün değildi. Bu başarılamadığından, üretici güçlerin üçüncü devriminde oluşan proletaryanın bir kısmı kendisini burjuva ve küçük burjuva olarak ayırdı. Proletaryaya katılan bu yeni katmanları birer proleter-devrimci olarak entegre edememek, proleter-devrimci özün erimesine ve dağılmasına neden oldu. Bu süreci sosyal reformistler, revizyonistler, oportunistler sürekli körüklemektedirler. Proletaryanın paramparça olması, onu teslim almakta burjuvazi için büyük bir kolaylıktır, ama onu “kendisi için” bir sınıf olarak örgütleyecek olan bizler için büyük bir zorluktur. Bu zoru başarmak ise önümüzde duran görevdir. Bize burada ışık tutacak olan bundan 100 sene önce Lenin’in mücadelesi ve Ekim Devrimi’nin zengin deneyleridir. Bu deneylerin başında, devrimi sürekli, permanent olarak şartlara göre dönüştürmek ve geliştirmek, devrimin öznelerini, onların hareket olanaklarını ve yeteneklerini sürekli sorgulamak ve eleştirmek, burjuva yanlarla sürekli mücadele etmek gelmektedir. Reel sosyalizmin çöküşünün nedeni ne dışardan gelen sürekli tehlikedir, ne emperyalizmin sürekli askeri, politik, ideolojik saldırıları ve dayattığı silahlanma yarışı ve nükleer savaş tehdidir, ne ekonomide ki gerilik ve zayıflıklar, ne yapılan enternasyonal dayanışmalar ve angajmanlar, ne de ülkedeki iç düşman ve keskinleşen sınıf savaşıdır. Bunların her birinin şu veya bu şekilde etkisi olmuştur. Ama esas neden devrim sürecinin geçiş dönemi karakterini görememek, bu süreçteki içerik ve şekil arasındaki diyalektiği, çelişkiyi çözememek, emekçi yığınlar arasında güçlenen küçük burjuva, reformist-sosyaldemokrat yanları geçis döneminde çıkan iç sorunlar olarak algılayamamak yatmaktadır. Bu gelişmeler karşısındaki körlük ve miyopluk, bunlarla mücadeleyi engelledi. Çözümsüzlük karşısında toplumda karşılığı olmayan gelişmiş sosyalist toplum, hatta komünizm kuruculuğu aşamalarına geçildi. Tüm bu uygulamalar ve gelişmeler reel sosyalizmde küçük burjuva unsurların güçlenmesine neden oldu, bu da sosyal reformizmi, revizyomizmi güçlendirdi ve çöküşü getirdi.

 

 

C- Ekim Devrimi ve Türkiye

 

 

1-     Ekim Devrimi’nin başarısından ve dünya çapındaki etkisinden dolaysız olarak etkilenen ilk ülkelerden biri Türkiye’dir. Demokratik bir barışı savunan Lenin, Çarlığın diğer emperyalist devletlerle birlikte Türkiye’ye karşı yaptığı gizli anlaşmaları ifşa etti ve geçersiz saydı, emperyalizmin Türkiye ile ilgili planlarını açığa vurdu. Emperyalizme karşı direnen Türkiye halklarına ilk yardım elini uzatan Sovyetler Birliği oldu. İlk sosyalist devletin ilk enternasyonal dayanışmasını gören ve yaşayan, yardımını alan Türkiye idi. Türkiye ulusal bağımsızlığını bu Sovyet yardımlarına borçludur. Sovyetler Birliği Türkiye’nin kara gün dostudur.  Türkiye halklarının, Sovyet iktidarına dayanarak hem emperyalizmi yeneceğine inancı arttı, hem de padişahı, ağaları, paşaları, burjuvaziyi devirirp Sovyetler’de olduğu gibi şuralar cumhuriyeti kurmaya özgüveni geldi, bunun ilk girişimlerinde bulundu. Ama daha Leninci yeni türden bir partiye sahip olmadığından bu girişimleri sürdüremedi, gerçekleştiremedi. Sonunda erki burjuvazi gaspetti. Partimizin Baku’da kabul edilen ilk programında hedef şuralar temelinde demokratik federatif cumhuriyetti. Bugün Kürt halkı o dönem Türkiye’de girişilen şuralar cumhuriyetini kurma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu girişimlerin ilk sonuçları Rojava’da kendini göstermektedir. Demokratik, federatif şuralar cumhuriyeti Türkiye gerçeğine en uygun olan cumhuriyettir.

 

2-     Ekim Devrimi’nin ve Sovyet iktidarının dünyadaki güçler dengesini işçi sınıfı ve ezilen halklar lehine değiştirmesinden ilk yararlanan ülke Türkiye olmuştur. 1920 yılının son aylarında Kızıl Ordunun Beyaz Orduyu yenip Ekim Devrimi’ni başarıyla sonuçlandırdıktan sonra, dünya’da tek başına kendi iktidarının sona erdiğini, karşısında artık bir işçi iktidarının doğduğunu, yeni bir güç dengesinin oluşmakta olduğunu gören emperyalizm, en başta İngiliz emperyalizmi Anadolu’da Sovyet iktidarının dibinde bir tampon devlete ihtiyaç olduğunu gördü ve hemen Sevr Antlaşmasını uygulamaktan vazgeçti, bugünkü sınırlar içinde “modern” bir Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturmaya gitti. Mustafa Suphileri katleden, Yeşil Ordu’yu ve Çerkes Ethem’in birliklerini dağıtan, Halk İştirakiyum Fırkası’nı kapatan Mustafa Kemal İngilizlere kendini ispatladı ve bir tampon devlet kurmak için Londra Konferansı ile birlikte İngilizlerle anlaşma yoluna gitti. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti böyle doğdu. Ekim Devrimi ve Sovyet iktidarı başarıya ulaşmasaydı, İngilizler ne Sevr’den vazgeçerler, ne de bugünkü Türkiye Cumhuriyeti varolurdu.

 

3-     Türkiye yalnız Kurtuluş savaşı esnasında değil, bağımsızlığına kavuştuktan sonra da, Sovyetlere karşı kaypak ve ikiyüzlü tutumuna rağmen, kendisine geri kalmışlıktan kurtulması, belli bir ekonomik temel ve kalkınma sağlaması için karşılıklı yarar esasına dayalı ilk yardımı yapan yine Sovyetler Birliği olmuştur. Türkiye’de ilk fabrikalar Sovyet yardımlarıyla kurulmuştur. Türkiye, ekonomik kalkınmanın planlı olabileceğini Sovyetler Birliği’nden öğrenmiş, hem 30’lu, hem de 60’lı yıllarda planlı kalkınma denemelerine girişmiştir. Büyük başarılar da sağlamıştır. Ama bu girişimler, emperyalizmle işbirliğini öne alan işbirlikçi burjuvazi ve temsilcileri tarafından her seferinde baltalanmıştır. Fakat bu girişimler halk yığınlarının belleğinde kalıcı izler bırakmıştır. Halk her zaman Sovyet yardımlarıyla Amerikan “yardımlarını” karşılaştırma olanağına sahip olmuş, iki yardım arasındaki nitel farkı görmüş ve Amerikan yardımlarıyla kalkınılamayacağını anlamıştır.

Sovyet yardımları ve dostluk politikası, ülkede antikomünizmi ve antisovyetizmi tam olarak kıramamış, Türkiye’nin Batıya, emperyalist devletlere yanaşmasını, hatta onların NATO gibi saldırgan paklara girmesini, ülkeyi Sovyetlere karşı bir sıçrama tahtası haline gelmesini tam olarak engelleyememiştir, ama geniş emekçi yığınlarında Sovyet dostluğunu canlı tutmuş, işçi sınıfının ve devrimci gençliğin emperyalizme karşı bağımsızlık, barış ve demokrasi, sosyal ve ekonomik haklar mücadelesine güç katmış, antiemperyalist analayışın gelişmesini sağlamıştır. Ekim Devrimi ve Sovyet iktidarı ülkemizdeki sınıf ve antiemperyalist mücadeleye dolaysız katkısı olmuştur, kuzey komşumuzun varlığı her zaman işçi sınıfı ve devrimci güçler için güç kaynağı teşkil etmiştir.

 

4-     Partimiz TKP, Ekim Devrimi’nin ateşleri içinde doğmuştur, Komintern’in bir seksiyonu olarak kurulmuştur. Partimizin kurucusu Mustafa Suphi Sovyet Rusya’da Bolşevik olmuş, Partimizin ilk birimlerini Sovyet Rusya’da kurmuştur. Suphi ve yoldaşları Beyaz Ordulara, emperyalist güçlere karşı cephelerde Ekim Devrimini ve Sovyet iktidarını savunmuşlar, enternasyonal dayanışmada bulunmuşlar, enternasyonal dayanışma görmüşlerdir. Zor anlarda tüm komünist partilerine, ilerici ve devrimci güçlere göğsünü açan ve onların sürekliliğini sağlayan Sovyetler Birliği, TKP’ye, Türkiyeli devrimcilere de en zor anlarda yardım elini uzatmıştır. 15’lerin, Suphilerin Karadeniz’de Kemalist burjuvazi tarafından hunharca katledilmesinden sonra partimizin yeniden toparlanmasında Sovyetlerin ve Komintern’in büyük katkıları olmuştur. Burjuvazinin indirdiği her darbeden sonra yine bizleri kucaklayan ve toparlanmamıza yardımcı olan Sovyetler Birliği olmuştur. TKP yok oldu, ezildi dendiği her defasında Moskova’dan veya Demokratik Alman Cumhuriyeti, DAC’den yükselen bir ses, partimizin varlığını ve devamını sağlamış, yeniden ayağa kalkmada umut ve güç kaynağı olmuştur. Bilen ve Nazım yoldaşlar Moskova ve DAC’dan partiyi ayakta tutan seslerdi.

Bugün Sovyetler yok, DAC yok. Türk işçi sınıfı ve yığınlar ulusalcıların, sosyal reformistlerin, oportunistlerin, revizyonistlerin etkisi altında, parti likide olmuş durumda. Önümüzde işçi sınıfını yeniden “kendisi için” bir sınıf olarak örgütleme, partiyi Marksist-Leninist temellerde yeniden ayağa kaldırma görevi durmaktadır. Bu görevi başarırken bize ışık tutacak, yolumuzu aydınlatacak olan yine Ekim Devrimi ve Sovyetlerin deneyidir. Biz bu deneylerden ders çıkararak Marksist-Leninist ilkeler temelinde yolumuza devam edeceğiz.

 

07.11. 2017                                  Türkiye Komünist Partisi TKP 1920     www.tkp-online.com

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir