Cumhurbaşkanlığı seçimleri de sonuçlandı, 2023 seçimleri bitti.
Demokrasi, özgürlük, barış ve yığınları kazanma mücadelesine devam!
TÜRKİYE Erdoğan diktatörlüğünde bir kez daha adil, eşit, özgür, demokratik, meşru olmayan hileli bir seçim yaşadı. Erdoğan devletin maddi, mali, mal, para, basın, medya tüm olanaklarını kullanarak, vali ve kaymakamları, kolluk ve güvenlik güçlerini seferber ederek baskı, şiddet ve terör ile yarattığı biat ve korku ortamında, akıl erdirilemeyen manipülasyonlarla, hile ve sahte oylarla seçimde ancak kendi iktidarını koruyabildi. Ama bu hilelerle halkta yükselen değişim rüzgârını durduramadı. Değişim isteği daha da güçlendi, halka maloldu. Bu istek doğuda Kürt illerinde, batıda metropollerde öyle güçlendi ki, Erdoğan’ın sınır tanımaz otoriter, milliyetçi, faşist tek adam rejimine karşı direniş daha da artacak, Erdoğan gideceği günleri sayacaktır. Özde Erdoğan bu hileli seçimin kazananı değil, kaybedenidir.
Erdoğan karşısında beceriksiz bir muhalefet
Erdoğan Mayıs 2023 seçimlerindeki “zaferi” sahtedir, bir Pirus Zaferi’dir. İktidarda kalma, saraylarda lüks yaşamını sürdürme, zenginliğe bir türlü doymayan kendisinin, ailesinin ve çevresinin zenginliğine daha da büyük zenginlikler katmak adına bu “zafer” için soyduğu halkı daha da bitap, yağma ve talan ettiği ülkeyi daha da harap hale getirdi. Ülke büyük bir ekonomik kriz yaşıyor, Körfez’deki Arap Şeyhlerinden gelecek birkaç milyar dolara muhtaç bırakılıyor. Enflasyon, pahalılık, dolar aldı başını gidiyor. İşçiler, emekçiler, emekliler, işsizler büyük bir yoksulluk içinde kıvranıyor. Özellikle gençler ve kadınlar arasında yoksulluk ve işsizlik diz boyu. Hazine tamtakır, cari açık, devasa bütçe açığı. Rusya’ya olan ve ertelenen petrol ve gaz borçları 2024’de ödeme bekliyor. Bir sene bedava verilen doğal gazın masrafının karşılanması gerekiyor. “Kesenin” ağzını açıp depremzedelere, halka oy hediyesi olarak dağıtılan paraların, emeklilerin, işçilerin, memurların maaşlarına yapılan zamların bir yerlerden karşılanması gerekiyor. Erdoğan bu paraları cebinden vermedi. Devletin kasasından verdi. Şimdi Erdoğan, oy için yaptığı bu hoyrat harcamaların faturasını misliyle işçi ve emekçilere, halka çıkaracaktır. Bu ise elektrikten suya, gaza, patatesten soğana kadar yeni zamlar ve vergiler demektir.
Maalesef muhalefet, hatta sol ve demokratik güçler bu seçim kampanyası sırasında Erdoğan’ın bu yağma ve talan ekonomi politikasına karşı ofansif, atak, onun yüzündeki maskeyi indirip gerçek yüzünü deşifre edemedi, itibar adına yaptığı saray harcamalarının, Merkez Bankası’ndan buharlaştırdığı 128 milyarın, Kürtlere karşı yürütülen savaşın ve diğer sayısız yolsuzlukların hesabını soran bir seçim kampanyası yürütemedi. Ekonomik krizin, “boş tencere”nin, pahalılık ve enflasyonun seçim kazandıramayacağı kanısını uyandırdılar. Bu neoliberal ekonomi politikalarının alternatifinin planlı-karma ekonomi olduğunu halka anlatamadılar. Ne yazık ki, sonunda ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhran tali bir sorun haline getirildi. Beceriksizlik ancak bu kadar olabilirdi.
Erdoğan toplumu kutuplaştırarak, Kürt halkına karşı düşmanlığı körükleyerek, Kürt halkının özgürlük hareketini terörizmle yaftalayarak, bütün muhalefeti “terör” ile iltisaklı göstererek yükselttiği milliyetçilik ve ırkçılık sayesinde bu sahte Pirus Zaferi`ni kazandı. Bu “zafer” için o sahte, montaj videoları yayınlattı, billboardlara aslı olmayan karalamalar içeren pankartlar astırttı. Günlerce havuz medyasında, basında bunları gerçekmiş gibi yayınlattı. Halkta Kürtlere, onun özgürlük hareketine, muhalefete karşı bir kin ve nefret duygusu yarattı. Bu duyguyla halka içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları unutturdu. Dinsel motifleri de kullanarak bu milliyetçi, ırkçı propaganda, Kürt karşıtlığı sayesinde Türk seçmenin büyük bir kısmının kendi lehine tavır almasını sağlayabildi.
Maalesef muhalefet bu konuda da zayıf, atıl kaldı, Erdoğan’ın sahte, montaj videolarını deşifre edemedi. Kürt halkının en doğal dil, kimlik, özerklik, kültürel haklarını savunamadı. Erdoğan’ın asimilasyona, inkâr ve imhaya dayalı Kürt politikasının içte ve dışta ülkeye verdiği zararlar anlatılmadı. Türk kesiminde milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm yenilmeden Erdoğan’ın yenilemeyeceği halka gösterilemedi. Burada hem Millet İttifakı’ndaki, hem de Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki “müttefiklerin” Kürt karşıtı Kemalist tutumları Erdoğan’ın işini daha da kolaylaştırdı. Böylece Erdoğan onların kendisini sandıkta yenmek için açık cephe almalarını engelledi. Maalesef bu koşullarda Erdoğan’a karşı güçlü bir rüzgâr estirmek mümkün olamadı.
Seçimlerin kaybedilmesinde muhalefetin sorumluluğu büyüktür
Bu seçimlerde Erdoğan rejiminin her türlü hile ve manipülasyona başvuracağı, devletin tüm olanaklarını kullanacağı belli idi. Buna karşı hazırlanıyorum diyen muhalefetin şimdi gerektiği gibi bir hazırlık yapmadığı ortaya çıkmaktadır. En büyük muhalefet partisi CHP 190 bin sandıktan 14 Mayıs’ta 115 bininden, 28 Mayıs’ta da 173 bininden veri ve ıslak imzalı tutanak alabilmiştir. Bu 14 Mayıs’ta 75 bin, 28 Mayıs’ta 17 bin sandığın sahipsiz kalması demekti. Bu ise seçimi baştan kaybetmek, Erdoğan’ın hilelerine zemin hazırlamak demekti. Öyle de oldu.
Gerek Millet İttifakı, gerekse Emek ve Özgürlük ittifakı seçimlere iyi hazırlanmadı. Güçlerini Erdoğan’ı göndermek için yığınları seferber etme yerine kendi iç sorunlarıyla boğuşmaya harcadılar. Hem Millet İttifakı’ndaki DEVA, GP, SP, DP ve hatta İYİP, hem Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki EMEP ve özellikle de TİP bu seçimde Erdoğan’ı sandıkta yenmeyi, ona karşı güçlü bir yığın hareketi yaratmayı değil kendilerini konsolide etmeyi, örgütlülüklerini güçlendirmeyi, kadrolaşmayı, milletvekili hesapları yapmayı, grup oluşturarak veya TİP gibi %3 oy alarak devletten yardım alabilmeyi başa aldılar. Bu küçük hesaplar onlar için Erdoğan’ı devirmekten çok daha önem kazandı. Onlar Erdoğan’la çatışmaya, ondan kopan seçmeni kazanmaya girişmediler. Böylece bunlar seçimi gümüş tepsi içinde Erdoğan’a sundular. Kendisine sol diyen TİP için bu bir yüzkarasıdır. Bu gelişme bir kez daha eylem birliği ve ittifakın ayrılmasını, ittifakların uzun erimli hedef ve kalıcılığının görülmesini gerektirmektedir. Bu acı tecrübe seçimleri kaybederek yaşandı. Seçimler masa başında laf ebeliği ile değil, şehirlerde ve kırsalda, mahalle ve semtlerde, fabrikalarda ve atölyelerde insanlarla teke tek, hane hane veya topluca ilişki kurulmadan, onların sorunlarına eğilmeden kazanılamaz.
İlk turda bitmeyip 2. tura kalan cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nun milliyetçi, ırkçı, faşist Zafer Partisi’nin liderleri Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’la ilişkiye geçmesi, onlardan oy istemesi işçi ve emekçi yığınlarında özellikle de Kürt yığınlarında büyük hayal kırıklığı yarattı, onların %3 gibi sandığa gitmemelerine neden oldu. Bu bir kez daha ülkede Kürt düşmanlığını, Suriyeli ve diğer sığınmacılara karşı milliyetçiliği, ırkcılığı körükledi. Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu faşistlerden gelecek oyu Kürtlerden gelecek oya tercih etti. Oysa onu her iki turda %80’lere varan oranlarla destekleyen Kürtler oldu. Kılıçdaroğlu’nun sandığa gitmeyenlerden kaybettiği oyun faşistlerin getirdiği oydan kat kat fazla olduğu görüldü. Bunlar bu seçimlerde yapılan ittifakların ciddi eleştirisini gerektirmektedir. Esasında doğru bir ittifak politikası gereği HDP’nin bu seçimlerde kendi adayını çıkartması gerekirdi. Eğer HDP kendi cumhurbaşkanı adayını çıkartsaydı Kılıçdaroğlu böyle fütursuzca faşistlere yönelemezdi ve başta Halk TV moderatörleri olmak üzere kendisini Kemalist solcu gören küçük burjuva Türk aydınları “şimdi Kılıçdaroğlu Kürtlerin değil Atatürkçü milliyetçilerin oylarıyla seçilecek” diye çığlık atamazlardı. Bu onların içlerinde biriken Kürt düşmanlığının ve Erdoğan taraftarlığının bir yansımasıydı. Unutulmamalı: Sırf masa başında kurulan ittifaklar bürokratlaşır, bencilleşir, yığınlardan kopar, hedeften şaşar, oportünistleşir. Bu seçimlerin kaybedilmesinin bir nedeni de yanlış ittifak politikalarıdır. Kurulan ittifaklar yığınlar içinde yeterli çalışmadılar, halka, insanlara dokunmadılar. Özellikle tarikat ve cemaatlerin etkisindeki yığınlara elit anlayışla üstten bakmaya, hor görmeye devam ettiler. Bu tutum da onlara seçimleri kaybettirdi, Erdoğan’a kazandırdı.
Seçim yığınlar içinde çalışarak kazanılır
Partimiz bu seçimlere var gücüyle aktif katıldı ve Yeşil Sol Parti’ye destek verdi. Sandık başlarında görev aldı, sandıklara ve ıslak imzalı tutanaklara sahip çıktı. Tüm gücüyle yığınlar arasında çalışmanın önemini vurguladı. Mahalle ve semtlerde emekçilerle, kadın ve gençlerle ilişkiler kurdu, onları sandığa gitmeye ve oylarını Erdoğan’ı göndermek için vermelerini sağladı. Görüldü ki, tabanda Kürt ve Türk, sol ve sağ, Kemalist laik ve dindar işçi ve emekçiler arasında Erdoğan’ın otoriter, gerici faşizan tek adam rejimini sonlandırmak için dostluklar, işbirlikleri, ittifaklar kurulabilmektedir. Şimdi önümüzde bu seçim kampanyasında elde ettiğimiz deneyleri derinleştirmeli, yığınlarla yeni bağlar kurmalıyız. Erdoğan daha da sertleşecek. 9 ay sonra yerel seçimler var. Yerel seçimler için hemen yığınlara gidilmelidir. Partimiz için seçim ve zafer yığınlar içinde çalışarak mücadeleyle kazanılır!
31.05.2023 TKP – 1920 www.tkp-online.com