Kürt ve Türk işçi ve emekçilerinin, Türkiye halklarının ortak mücadelesi Kobani Davası’ında mahkûm edilenlere özgürlüğünü getirecektir!
BUNDAN 10 yıl önce, İŞİD’in Kobani’ye saldırdığı ve Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” dediği bir anda HDP’nin Türkiye halkını Kobani’de İŞİD’e karşı direnen halkla dayanışmaya çağırması ve 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde en demokratik hakkını kullanarak meydanlara çıkan halka, göstericilere devletin ve gerici güçlerin saldırısıyla başlayan kanlı olaylarda onlarca insan yaşamını kaybetti. Bunun suçlusu devletti. Kobani düşmedi, İŞİD yenildi. Bu aynı zamanda Erdoğan için de bir yenilgiydi. Erdoğan bu yenilginin acısını HDP ve yöneticilerinden çıkartmakta diretti. Onları olaylardan sorumlu tuttu, haklarında fezlekeler hazırlattı, iddianameler düzenletti. Sonunda aralarında HDP Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın da bulunduğu 108 kişi hakkında dava açtırttı.
Tarihe “Kobani Kumpas Davası” olarak geçen bu davanın ilk aşaması 16 Mayıs 2024’te mahkemenin yağdırdığı 42 yıldan 10 yıla kadar varan ağır hapis cezalarla sona erdi. Selahattin Demirtaş’a 42, Figen Yüksekdağa 30 yıl 3 ay, Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel’e 12, Ahmet Türk’e 10 yıl olmak üzere toplam 30 kişi ağır cezalara çarptırıldılar. Hiçbir hukuki temeli olmayan bu dava ve cezalar; Gezi, Kavala davasında olduğu gibi tamamen politik, Saray’ın kararıdır. Bu cezalarda gerekçe ise “örgüt üyeliği”, “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ve bu suça “yardım” etmekti. Bu gerekçe ise devletin ve ülkenin içinde bulunduğu durumla tam bir tezattır. Emniyetten, ordudan, yargıdan, bürokrasiye, bakanlıklara kadar içinde mafyanın, tarikatların tepiştiği devletin ve ülkenin birlik ve bütünlüğü mü kaldı da Kürtler bu birlik ve bütünlüğü bozuyor? Söylenen bu birlik ve bütünlüğü bozanlar devletin ve ülkenin demokratik birlik ve bütünlüğünü savunanlara ceza yağdırtmaktadır. Ama halklarımız 31 Mart’la bunun hesabını sormaya başlamıştır. Bu cezaları verdirten faşizan AKP-MHP iktidarının günleri sayılıdır. Yargı onların emriyle çalışsa da, hukuk mücadelesi devam edecek, İstinaf, Yargıtay, AYM süreci başlayacak, AİHM’e kadar gidilecektir. Halklarımız her aşamayı ülkede ve uluslararası alanda bu tek adam rejimini demaske etmek için kullanacaktır.
Başından beri Kürt sorununun müzakere ile barışçıl çözümünü baltalamaya, Kürtlerin demokratik politik mücadelesini boğmaya yönelik bu dava sonuçları faşizan AKP-MHP iktidarının Kürt düşmanlığının, Kürtlerin eşitlik, özerklik, demokrasi temelinde verdikleri özgürlük mücadelesi karşıtlığının tescilidir. Kürtlerin inkâr ve imhası, asimilasyonu, yok sayılmasıdır. Hak, hukuk, adaletin, insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alınmasıdır. Kürt halkı ve Türkiye halkları iktidarın böyle bir zulmünü asla kabul etmiyecektir.
Bu davanın ve verilen cezaların sonuçları yalnız Kürt halkına değil, başta Türkler olmak üzere tüm Türkiye halklarına karşı bir tehdittir. Demokratik güçlere, yokluğa, yoksulluğa karşı direnen işçi ve emekçi yığınlara bir gözdağıdır. Türkiye’nin demokratikleşmesine, özgürleşmesine vurulan bir darbedir. Kürtlere karşı her darbe, operasyon, savaş Erdoğan ve Bahçeli iktidarının Türkleri ve diğer Türkiye halklarını daha kolay teslim alması, köleleştirmesidir. Türkler bilmeli ki, Kürtler özgür olmadan kendileri de özgür olamaz.
Şimdi gün, Türk, Kürt işçi ve emekçilerinin, Türkiye halklarının faşizan AKP-MHP iktidarına karşı direnme ve mücadele günüdür. Demirtaş, Yüksekdağ, Kavala, Can Atalay, Öcalan ve tüm Kobani ve Gezi davalarında özgürlükleri gasp edilenlerin özgürlükleri için mücadeleyi yükseltme günüdür. Erdoğan ve Bahçeli ile kapalı kapılar ardında görüşerek, sözde bir “yumuşama” veya “normalleşme” sağlanıyor diyerek özgürlükler elde edilemez. 2016’da CHP’nin Erdoğan ile “Anayasa’ya aykırı, ama” diyerek yaptığı fezleke uzlaşması bugün Kobani Davası’nda yağdırtılan cezaların nedenidir. Ne Erdoğan’la, ne de Bahçeli ile “uzlaşma” ve “normalleşme” olamaz, onlarla özgürlük pazarlığı yapılamaz. Erdoğan ve Bahçeli hapishanelerden Kürt ve Türk sol devrimci ve demokratlarını, barışseverlerini değil, kendi mafya ve tarikat elamanlarını, canileri ve katilleri çıkartır. Erdoğan ve Bahçeli’nin faşizan iktidarı sona erdirilmeden halklar özgürleşemez, Türkiye demokratikleşemez.
Şimdi Erdoğan-Bahçeli karşıtı tüm muhalif güçlerin önünde duran görev onların bu faşizan iktidarına, tek adam rejimine son vermek için birlikte mücadeleyi yükseltmektir. Halklarımız Erdoğan-Bahçeli iktidarına 4 sene daha tahammül etmek zorunda değildir.
Onlar bunu 31 Mart Yerel Seçimlerinde açıkça ortaya koydu. Halklarımızın bu iradesini mücadeleye dönüştürmek başta komünistler olmak üzere sol demokratik ve devrimci güçlerin, kadın ve gençlerin, çevre ve iklim aktivistlerinin, işçi ve emekçi örgütlerinin birlikteliğini, yığınların harekete geçmesini, Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle dayanışmayı gerektirmektedir.
Erdoğan rejimi sokak ve meydanlardaki mücadeleyle sonlandırılır, özgürlükler ve demokrasi sokaklarda, meydanlardaki mücadeleyle kazanılır, hapistekiler özgürlüklerine bu mücadelelerle kavuşturulur, Kürt sorunu bu mücadelelerle barışçı yollardan çözülür.
Çürük uzlaşmalar her zaman demokrasi ve özgürlüklere zarar verir. Barış, demokrasi ve özgürlükler kararlı, ardıcıl mücadeleyi gerektirir. Bu da bizlerin elindedir.
TKP – 1920