31.10.2019
28.10.2019 tarihli Yeni Özgür Politika Gazetesinde çıkan “MLKP’nin 25’inci Yılı: Rojova Devrimcileri” başlıklı yazını hayretler içinde okudum.
Yazının başında, ilk bölümünde şöyle diyorsun: “Serêkaniyê savaşının ilk günü bir enternasyonalist toprağa düştü. Adı Kerem Pehlivan. Marksist-Leninist Komünist Parti ve Şehit Serkan Taburu savaşçısı….”
İşte bu kahraman savaşçının partisi MLKP önceki gün 25’inci yılını kitlesel bir festivalle kutladı. MLKP 10 Eylül 1994 yılında kuruldu. Yani saflarında yer aldığım TKP’nin kuruluşundan 74 yıl sonra.
Önümüzdeki yıl TKP’nin 100. Kuruluş yıldönümü. Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın bayrağını kim yüzüncü yılında yükseltiyor? Bu soruya dürüstçe yanıt vermek gerekirse şöyle diyeceğim: Kim devrimci sürece lafta değil, eylemde katılıyor, öncülük etmek için savaşıyor, bu uğurda şehitler veriyorsa, yüz yılın eskitemediği büyük mücadelenin bayrağını onlar yükseltiyor. MLKP’nin elinde Mustafa Suphi’nin “Orak ve Çekiçli” bayrağı, Dersim Dağları’nda, Rojava’da, Gazi’de dalgalanıyor.
Derinlerden bir itiraz duyar gibiyim: Maoistler 1920’de açılan bu bayrağı yükseltebilir mi?”
Hemen cevap veriyorum: Derinden duyulmayacak şekilde itiraz ederek değil, seni açıkça itham ederek tüm gücümle avazımın çıktığı kadarıyla suratına haykırıyorum: Maocular bu bayrağı ne taşıyabilirler ne yükseltebilirler. MLKP’nin Mustafa Suphi’nin “Orak ve Çekiçli” bayrağını Dersim Dağları’nda, Rojova’da, Gazi’de dalgalandırıyor olması, onların Mustafa Suphilerin devrimci geleneğine sahip çıktıklarını, Suphi’nin bayrağını taşımayı hak ettiklerini göstermez, ancak Mustafa Suphi geleneğini çarpıtmaya kalktıklarını gösterir. Bu, MLKP’nin takdirle karşılanan Kürt direnişiyle giriştikleri dayanışmadan ve bu mücadelede verdikleri ve önlerinde saygıyla eğildiğimiz şehitlerinden bağımsız olarak böyledir. Maocu gelenekle Mustafa Suphi geleneği bağdaşmaz. Bu demek değildir ki, Maocularla eylem birliği yapılmaz, birlikte savaşılmaz. Erdoğan faşizmine karşı Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinde, Kürt direnişiyle dayanışma eylemlerinde Maocularla da birlikte olunacaktır.
Yazdığın makalenin bundan sonraki, savını ispatlamaya kalkıştığın bölümleri de tam bir rezalet; ilkesizliğin, komünist moral çöküşünün, burjuva teslimiyetçiliğinin, Marksçı-Leninci devrimci işçi ve komünist harekete ihanetin eşsiz bir layihasıdır. Şu an bunlara girmeyeceğim. Daha çok yukardaki alıntı üzerinde duracağım. Zamanı gelince bunlara dönerim. Ama şu kadarını belirteyim: Maocuların dünya işçi ve emekçilerinin sömürü ve baskıdan kurtulmaları için enternasyonal, devrimci bir işçi ve komünist hareketi yaratma, emperyalist bloğa karşı sınıf savaşını, sosyalizm için mücadeleyi yükseltme diye bir dertleri olmamıştır. Sosyalist bloku terk edip emperyalistlerle işbirliğinden çekinmemişlerdir. Aynı şekilde senin geldiğin goşist, Troçkist hareketlerin de bir çoğunun dünya sosyalist devrimi diye bir dertleri yoktur. Bu nedenle Maocularla, Troçkistlerle, birçok goşist hareketle mücadele günümüzde de esansiyeldir.
Maocular dünya devrim sürecini baltalarken, bu süreci ilerleten başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalist sistem, dünya işçi ve komünist hareketi olmuştur. Bu hareket dün de bugün de dünya devriminin merkezidir. Devrimin merkezi Marksçı-Leninci anlayışla, Bolşevik ruhla işçi sınıfı ve emekçi güçlerin sosyalizm için sınıf mücadelesini verdikleri yerdir. Bugün devrimci işçi sınıfı ve komünist hareketin zayıf olması, kendine komünist diyen birçoklarının saf değiştirmesi, dönek, oportünist ve revizyonist olması bu gerçeği değiştirmez. Tersine dün olduğu gibi bugün de bunlarla mücadeleyi zorunlu kılar. Bu mücadelede üstünlük elde edilmeden devrimci hareket ne gelişir ne de başarılı olur. Oportünistlerle, revizyonistlerle, reformistlerle, sosyal demokratlarla, Troçkistlerle, Maocularla mücadele Marksçı-Leninci sınıf hareketini bölmez, tersine güçlendirir.
Esasında düne kadar sen de böyle konuşuyordun. Maçoğlu’nun Dersim Belediye Başkanlığı`na adaylığını eleştirdiğinde Maocuların sana saldırısına 26.11.2018 tarihli Yeni Özgür Politika Gazetesi’nde şöyle cevap veriyordun:
“Meğer bu arkadaş (Maçoğlu)… Maoist gelenekten gelen bir arkadaşmış. Böyle olunca benim “tavsiyemin” de hiç bir anlamı olmuyor. Şahsen bu gelenekten gelen hiç kimseye şimdiye kadar “tavsiyede” bulunmadım. Hem bir işe yaramaz diye düşünüyorum, hem de aramızda böyle bir “karşılıklı tavsiye” ilişkisi yok. Ne ben onların “tavsiyesini” dinlerim, ne de onlar benim “tavsiyemi” dinler. Aramızda diyalog olacaksa, bu “ideolojik mücadele” alanına girer. İşe yarayacaksa onu da yaparız.”
Demek ki bir yıl öncesinde Maocularla “ideolojik mücadeleden” bahsederken, şimdi onlara partinin bayrağını teslim etmeye kalkıyorsun, “karşılıklı tavsiye ilişkileri” kuruyorsun, “tavsiyelerde” bulunuyorsun. Senin bu yaptığın tam da bir küçük burjuva tutarsızlık örneğidir. Ama bu kez Maocular senin “tavsiyeni” dinleyebilirler, çünkü çıkarlarınadır. Fakat senin böyle bir “tavsiyede” bulunmaya ne yetkin, ne de hakkın vardır. Şunu bil ki, Mustafa Suphi’nin “Orak ve Çekiçli” bayrağı emin ellerdedir. Sen yükseltmiyorsun diye TKP’de bayrağı yükseltecek kimse kalmadı değildir. Daha 1987 senesinde sen, sözde “Birlik Sürecinde” Mustafa Suphi’nin “Orak ve Çekiçli” bayrağını yere atıp Onun yolundan ayrılıp Şefik Hüsnü’nün yolunu tuttuğun zaman TKP’de bu bayrağı yere düşürmeyenler, Suphi’nin yolunu savunanlar vardı. Sen artık yere attığın bu bayrak hakkında konuşamazsın. Bunu böyle bil!
Birlik konusu partimize hep dayatılmıştır. Birçok yoldaşın karşı olmasına rağmen sen ve Nabi 1987‘de Mustafa Suphi’nin Orak Çekiçli bayrağını, Marksçı-Leninci devrimci yolunu terk edip, önce içerik olarak birer sosyal demokrat partisi olan TİP ve TSİP’in oportünist yöneticileri ve daha sonra da Kemalist Dev-Yol yöneticileriyle birleşerek partimiz TKP’yi likide ettiniz. Burjuvaziye yaranmak için Marksçı-Leninci ilkeleri çiğneyerek TKP’yi kendi kariyerinize ve çıkarınıza alet ettiniz, kullandınız. Boyner’in peşine takılacak kadar alçaldınız. Troçkist, milliyetçi bir gurup olan SİP’lilerin sırtlarını devlete dayayarak partimizin ismini gasp etmelerinde bir beis görmediniz. Şimdi de bayrağı MLKP’ye vermekte bir beis görmüyorsun. Görmüyorsun, çünkü sizler, Partizan grubu Suphi geleneğinden değilsiniz. Gerçi sen, Nabi ve Partizan grubunun diğer fertleri partiye üye oldunuz, MK’ya ve PB’ya kadar geldiniz, ama maalesef komünist olamadınız, parti içindeki “çalkantılardan” dolayı “dövülüp” partinin geleneğini, Marksçı-Leninci ilke ve politikalarını, strateji ve taktiğini özümseyip Mustafa Suphi yolunda birer TKP’li olamadınız. Hep Partizan kliği olarak kaldınız ve geldiğiniz o küçük burjuva, goşist 68 hareketini ve TİP’i aşamadınız. 1980’lerin ortasından sonra Sovyetlerdeki revizyonist-oportünist, Gorbaçov ihanetini alkışlayarak, onun yarattığı karşı devrimi fırsat bilip tekrar geldiğiniz TİP ve 68’den kalma Dev-Yol’a yamandınız, yine küçük burjuva bataklığında debelenmeye başladınız. Sizler TKP’yi kendi çıkar ve kariyeriniz için bir araç olarak gördünüz. Kullandınız, genel kullanım değeri bitince kaldırıp attınız. Atınca sizin için TKP’de bitti, TKP tarih oldu dediniz. Ama baktınız ki, o hâlâ para ediyor, onun bitmeyen bir manevi değeri var, O’nu elinizin altında tutup, hâlâ kullanmak ve kendinizi eski TKP yöneticisi olarak satmak istiyorsunuz. Sizlerin işçi sınıfı, sosyalizm, devrim, insanlığın sömürü ve baskıdan kurtulması diye bir derdiniz yok. İşçi ve emekçilerin devrimi gerçekleştirebilmesi için Marksçı-Leninci komünist partisine ihtiyacı var diye bir derdiniz yok. Sizler için zaten Marksçı-Leninci komünist partisi dönemi kapanmıştır. Sizlerin TKP’yi savunmak, onu yeniden 1973’de olduğu gibi ayağa kaldırmak diye bir derdiniz zaten olamaz. Sizin için önemli olan TKP’yi meta olarak kullanmak, satmaktır. Artık bundan sonra sizlere bu konuda izin verilmeyecek, yapmaya kalkarsanız, haddiniz bildirilecektir.
Doğrudur, önümüzdeki yıl partimiz TKP’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü. Bu yıl dönümünde Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın bayrağını” kimin yükselteceği senden sorulmaz, seni hiç ilgilendirmez. Hele bu bayrağı MLKP gibi Maocu, küçük burjuva bir gelenekten gelen bir partiye veya Kürdistan’da, Dersim ve Rojova’da veya Gazi’de savaşan bir başka parti veya gruba vermeyi caiz görmek en hafifinden büyük bir densizliktir. Sana sorarlar: Sen kimin malını kime veriyorsun? Bu cüreti nereden alıyorsun? TKP işçi sınıfının, onun öncü müfrezesinin „malı“, Marksçı-Leninci savaşkan örgütüdür. Bazı partilerin isminde ML, KP, TKP, bayrağında Orak-Çekiç, Marks, Engels, Lenin, Stalin veya Mao’nun, Suphi ve Nejat’ın resimlerinin bulunması, kuruluşlarını 10 Eylül’de yapmaları bu gerçeği değiştirmez. Bunların 10 Eylül 1920’de Suphi, Nejat ve yoldaşlarının kurduğu, 1973’de Bilen ve yoldaşlarının ayağa kaldırdığı ve bugün azımsanmayacak TKP’linin yaşattığı TKP geleneği ile hiçbir ilişkileri yoktur. Bunlar geçmişte hep bu TKP geleneğine saldırdılar, ona karşı savaşageldiler. Senin Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın “Orak ve Çekiçli” bayrağını yere atıp, Dersim’de, Rojova’da, Gazi’de dalgalandırmaman, bu bayrağı yükseklerde tutan kimsenin kalmadığı anlamına gelmez. Dünya tek başına senden ibaret değildir. Bu densizlik bile dünya komünist hareketinin bunalımını fırsat bilerek, küçük burjuva aceleciliğiyle TKP’yi mezara gömen ve ’ruhunu’ okuyup üfleyip efsunlayarak, geçer akçe sığındığı limanlardan payeler dağıtan bir oportünistin dayanılmaz hafifliğinin, TKP üzerine düşen çirkin gölgesidir.
TKP’nin kuruluşunun 100. yılına doğru yol alırken Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın “Orak ve Çekiçli” bayrağını yükselten komünistler, TKP’liler vardır. Bunlar şu an, belki Dersim’de, Rojova’da eli silahlı savaşmıyorlar, ama İstanbul’un varoşlarında, Gebze’nin fabrikalarında, Ege’nin bağlarında, Anadolu’nun çorak topraklarında göğüslerinde Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın “Orak ve Çekiçli” bayrağı ile yalnız işçi ve köylü, emekçi yığınların hakları için savaşmıyorlar, aynı zamanda Türk şovenizmine ve milliyetçiliğine karşı savaşmaktalar, Kürt halkının haklı mücadelesiyle dayanışmayı örgütlemekteler, Kürt halkı baskı ve zulüm altında kaldığı sürece, Türk halkının özgür olamayacağını, Türkiye’nin demokratikleşemeyeceğini anlatmaktalar. Kürt sorununun çözümünün eşitlik, özgürlük ve özerklik temelinde demokratik bir Türkiye’de mümkün olacağını göstermekteler. Suphi ve Bilen’in yolunda iğneyle kuyu kazar gibi mücadele ediyorlar. Bizce bugün Kürt direnişinin Türklerden beklediği Dersim ve Rojova’da eli silahlı savaşmaktan çok -ki savaşanlara karşı her zaman saygımız büyüktür- batıda Türkler arasında iğneyle kuyu kazar gibi Kürtlerle dayanışmayı örgütlemektir. İşte TKP’liler partilerinin yüzüncü yılında göğüslerinde Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın “Orak ve Çekiçli” bayrağıyla Suphi ve Bilen’in yolunda yığınlar içinde mücadele ederek karşılamaktadırlar. Oportünistlere, revizyonistlere, Troçkistlere, Maoculara, goşistlere bu konuda söz hakkı yoktur.
Son söz: Bir zamanlar tesadüfen TKP saflarında yer alman, MK ve PB üyesi olman bu gerçeği değiştirmez; çünkü başta sen, Veysi Sarısözen ve Nabi Yağcı olmak üzere “Partizan” grubundan partiye gelen Erdal Talu, Şeref Yıldız, Sıtkı Coşkun, Güray Öz ve sonradan sizlere eklenen Zülfü Dicleli likidatörlükleri ve burjuva kuyrukçulukları nedeniyle TKP’den atılmışlardır. Atılan biri olarak her daim zamanın ruhuna teslim olan senin, Nabi’nin ve diğer Partizan grubundan gelenlerin ve eklenenlerin 1920’de Mustafa Suphi ve Ethem Nejat ve yoldaşları tarafından kurulan ve 1973 Atılımıyla Bilen ve yoldaşları tarafından ayağa kaldırılan TKP hakkında söz söylemeye ve karar vermeye, hele onun geleceği hakkında konuşmaya ne hakkınız var ne de yetkiniz vardır. Bundan böyle etrafta da “eski parti yöneticileriyiz” diye hava atmanız, bundan nemalanmaya çalışmanız suçtur. Yapmaya devam ederseniz bunların hesabı sizlerden sorulacaktır!
Mehmet Bayrak
TKP-1920