BU yıl Mustafa Suphiler 26 Ocak 2025’de, geçmişle günümüz aktüel sorunları arasında bağların kurulduğu canlı bir tartışma ortamında anıldı. Toplantıda Mustafa Suphilerin Bakû’da yapılan TKP 1. Kongresi’nde ulusal sorun konusundaki tutumlarının bugün de ne kadar geçerli olduğu vurgulandı. Ayrılma dahil, Kürt halkının kendi kaderini belirleme hakkını savunmanın devrimci bir görev olduğu belirtildi. Bu görevin bugün en somut biçiminin, devletin İmralı’da Öcalan’la başlattığı görüşmelerin bir müzakere ve barış sürecine evrilmesi için Türk işçi ve emeçilerinin, aydınlarının, kadın ve gençlerinin, tüm muhalefetin harekete geçirilmesi olduğu saptandı.
Bu görevin başarılmasında da tüm sol, devrimci, demokrat, sosyalist, komünist güçlerin birlikteliğinin ne kadar zorunlu olduğu belirtildi. Çünkü Erdoğan’ı geriletecek, onu barış ve müzakere masasına oturtacak olan yığınların mücadelesi, Kürt, Türk ve tüm Türkiye halklarının savaşa, Kürtlere yapılan saldırı ve baskılara karşı barış, özgürlük ve demokrasi için oluşturacakları ittifak olduğu vurgulandı. Özgürlük, barış ve demokrasinin halklarımızın ortak mücadelesinde kazanılacağı belirtildi. Toplantıda TKP adına bir yoldaş da aşağıdaki konuşmayı yaptı:
Değerli yoldaşlar, arkadaşlar,
Bugün 1921 senesinin 28 Kânunisanî’yi 29 Kânunisanî’ye bağlayan gece Karadeniz’in soğuk sularında o zamanki Kemalist ve İttihatçı egemen güçler tarafından katledilen Mustafa Suphileri, 15 yoldaşımızı anmak için toplandık. Geçtiğimiz yıllarda, genç Türkiye proletaryası ve emperyalizme karşı kurtuluş savaşı veren Türkiye halkları için büyük bir kayıp ve yenilgi olan bu katliamın nasıl gerçekleştiğini, bundan kimlerin sorumlu olduğunu ve bugüne kadar gelen ağır sonuçlarının ne olduğunu konuştuk, tartıştık. Bu tartışmalar bitmiş değil, devam edecek.
Bir başka anma anlayışı
Ama bu sene 15’leri farklı bir şekilde analım dedik. Onların mücadelesinin günümüzdeki politik mücadelelere nasıl ışık tuttuğunu, iki politik konuyu bir sohbet toplantısı çerçevesinde konuşarak, tartışarak onları analım istedik.
Birincisi: Mustafa Suphi’lerin TKP’nin ilk kongresinde Kürt sorununa yaklaşımı nasıldı?
İkincisi: Günümüzde ‘adı konulmamış’ ama Kürt sorunuyla bağlı bir süreçte, değişik politik aktörler arasındaki temasların amacı ve sürecin nereye varacağı nasıl yorumlanabilir?
Suphilerin ulusal soruna bakışları
Mustafa Suphilerin, 15’lerin Kürt sorununa, genel olarak ulusal soruna nasıl yaklaştığını anlamak için T.K.F.’nin Bakû’da yapılan 1. Kongresi’ndeki tartışmalara ve kabul edilen programına bakmak yararlı olur. Bu programın 7. Maddesi aynen şöyledir:
“7- T.K.F. muhtelif milletlere mensup inkılâpcı amele ve rençber sınıfları arasındaki eski düşmanlıkları kaldırmak için aşağıdaki en kat’i çarelere girişir:
(elif) Dil ve hars nokta-i nazarından her milletin tam hürriyetini temin ve bu itibarla bir veya diğer millete mahsus olan her türlü imtiyazları ilga eder.
(be) T.K.F. hükümet teşkilâtında muhtelif milletlere mensup amele, rençber şûrâlar cumhuriyeti teşkilini kabul ve “hür milletlerin hür ittihadı” esasında olmak üzere federasyon usulünü tercih eder.
(pe) Fırka amele ve rençber sınıfları da tamamen ayrı ve müstakil yaşamak ceryanlarına kapılmış olan milletlerin arasında kanlı nizalar çıkmasına yer vermemek için bu gibi meselelerin “plebisit” usulüyle: Umumi reye müracaatla halline delâlet eder.”
Hür milletlerin hür ittihadı
Partimizin 1. Kongresi’nde saptanan bu ilkeler günümüzde ülkenin çözüm bekleyen en temel sorunu olan Kürt sorununun da nasıl çözülebileceğine ışık tutan ilkelerdir:
Dil ve kimlik açısından her millet tam hür olmalıdır, özel imtiyazlı, ayrıcaklı bir millet yoktur, “hür milletlerin hür ittihadı” temelinde federal, muhtelif milletlere mensup işçi ve köylü şuralar cumhuriyeti, yani tabandan kurulan meclislerin demokratik cumhuriyeti, halklar arasında çatışmalara yer vermemek için ayrılma durumunda “plebisit”, yani referandum.
Yüz yıl önce TKP’nin programına yazdığı bu ilkeler bugün neden toplumda tartışılamıyor, neden savunulamıyor?
Üniter anlayış
Daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Anadolu’da tam bu ilkelerin karşıtı tek devlet, tek millet, tek dil, tek din, hatta tek mezhep temelinde bir üniter yapı anlayışı egemen olmuştur.
Sonuçta Ermeni halkı jenosidle, Rum halkı kırımla ve mübadeleyle olmak üzere hıristiyan halklar neredeyse yok edilmiştir, Cumhuriyetle birlikte Müslüman Kürt halkına ve Alevilere karşı inkâr, imha ve asimilasyon politikası uygulanmaya başlanmıştır.
Bu uygulamalara karşı Kürt halkı ve Aleviler, Cumhuriyet boyunca 29 kez isyan etmişler, 29 kez kırım ve katliamlara uğramışlardır. Bu isyanlardan sonuncusu da 40 yıldır devam eden PKK isyanıdır.
40 yıl savaş halklarımız için ne demektir
Türk devleti bu mücadeleyi bastırmak için 40 yıldır Kürtlere karşı bir savaş yürütmektedir. Bir düşünelim, bir ülke için 40 yıl savaş ne demektir?
Bugün halklarımızın karşı karşıya kaldığı pahalılık ve enflasyon, işsizlik ve sefaletin en büyük nedenlerinden biri ülkenin kaynaklarını yiyip bitiren bu savaş değil midir? Bu savaşla birlikte demokrasi, özgürlükler, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı kolayca yok edilmiyor mu? Erdoğan gerici faşizan tek adam rejimini ayakta tutabilmek için bu savaşı sürdürmüyor mu? Erdoğan bu savaşla yaratılan ırkçılık, şovenizm, Kürt düşmanlığıyla Türk halkını esir almış, tek adam rejiminden kurtulmakla Kürt halkının özgürleşmesi böylece içiçe geçmiştir.
Kürt halkı özgürleşmeden Türk halkı da özgürleşemez. Bunun tersi de doğrudur. Bu nedenle Türkiye’nin önünde duran en önemli mesele, içiçe geçmiş olarak demokratikleşme ve Kürt sorununun barışçı çözümüdür. Neden bu konular toplumda her yönüyle özgürce tartışılamıyor? Neden bu savaşla diktatörlüğün, adalet ve özgürlüğün yok edilmesinin, yolsuzlukların bağı kurulamıyor?
1 Ekim’den sonra gündeme gelen sorular
Öte yandan 1 Ekim’de Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan ‘adı konulmamış’ süreç toplumda birçok soruyu gündeme getirdi.
Bu süreçte atılan adımlar hem Bahçeli’nin, hem de devletin şimdiye kadar ki politikalarına tersti. Devlet böyle bir çıkışa neden gerek duydu? Bunun tek nedeni dıştaki gelişmeler miydi?
Öcalan’ın muhatablığı
Şüphesiz İsrail’in önce Gazze’ye, ardından Lübnan’a saldırısı savaşın bölgeye yayılacağı, Suriye’de HTŞ’nin başkaldıracağı ve muhtemel sınır değişikliklerinin Türkiye’yi de etkileyebileceği ihtimalini gündeme getirmişti. Devlet aklı tehlikeler içeren bu durumdan en az zararla veya hatta yararla çıkmanın yolunu Türkiye’nin bu ortamda Kürtlerle birlikte hareket etmesinde gördü.
Ama böylesi zorunlu bir ittifak ancak Öcalan’la görüşerek, onun katkısıyla sağlanabilirdi. Erdoğan kayyum darbelerine devam ederken, Bahçeli’yi bu çıkışa zorlayan öteki neden de Kürt halkının mücadelesi sonucunda Öcalan’ın bu sorunda en etkili muhatap olduğunun devlete kabul ettirilmiş olmasıydı.
Suriye, HTŞ, Trump ve belirsizlikler
Daha sonra Suriye’de Esad’ın devrilmesi, HTŞ’nin savaşmadan iktidarı alması, yani Rusya’nın bir bakıma ‘tarafsız’ kalması, bu gelişmelerin ABD emperyalizmi ve İsrail’in bölge ile ilgili geniş bir dizayn politikasıyla bağlı olması ihtimalini ortaya çıkardı.
Ama bilinmezler de çoğaldı. Belirleyici ama henüz bilinmeyen bir faktör yeni ABD Başkanı Trump’ın tutumu olacak. Burada hangi alternatifler söz konusu olabilir? Tartışılabilir.
Bu gelişmeleri bir sohbet ortamında tartışalım istedik. Hem Suphilerin yaklaşımının Kürt sorununun demokratik çözümünde taşıdığı önemi, hem devletin bölgedeki gelişmeler karşısında atmak zorunda olduğu adımların yeni bir çözüm ve barış sürecine nasıl dönüştürülebileceğini tartışalım dedik.
Suphilerin “hür halkların hür ittihadı” belgisini günümüz mücadelesinde yükseltmek, yığınlara maletmek Suphileri en iyi biçimde anmak, onları en iyi biçimde yaşatmak demektir!
Doğan umutları yeni bir çözüm ve barış sürecine dönüştürmek
Atılan adımların bir barış ve çözüm sürecine gelişmesinin yolu da “Kürt-Türk hür ittihadı”nın anlamını ve önemini halklara her yönüyle anlatmaktır, onların başlayan sürece sahip çıkmasını ve onu ileriye taşımasını sağlamaktır.
Ama bunu kim yapacak? Kürt sorununda atılan adımlar bir barış ve çözüm sürecine nasıl dönüştürülecek? Sol ve devrimci demokratik güçler buna hazır mı? Ne yapılmalı ki hazır olsunlar?
Mustafa Suphiler, 15’ler işte ülkenin en yakıcı olan bu sorunlarına yanıtlar bularak ve onları hayata geçirmek için mücadele ederek anılmalı, yaşatılmalı!