Katledilişlerinin 100. yılında Mustafa Suphi ve yoldaşlarını, 15’leri saygıyla anıyoruz!
TKP – 1920
ONLAR ölümsüz savaşçılardır, Türkiye işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinde, Türkiye halklarının, Kürt halkının demokrasi ve özgürlük savaşında yaşamaktadırlar.
Kemalist burjuvaziden bu cinayetin hesabı sorulacaktır!
28 Kânunusani, yani 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gecede Kemalist Türk burjuvazisi aralarında Türkiye Komünist Partisi TKP’nin Genel Başkanı Mustafa Suphi ve Genel Sekreter Ethem Nejat’ın, Meryem Suphi’nin bulunduğu 15 komünisti Karadeniz’de hunharca katlettirdi. Bu onun işlediği ne ilk ne de son siyasi cinayetti, ama ilk siyasi cinayetlerinden biriydi. Bu İttihatçı-Kemalist burjuvazi Ermenilere ve diğer Hristiyan halklara karşı soykırım yaptı, Piran’da, Dersim’de Kürtleri katletti, Denizleri idam etti, Çayanları imha etti, aydınları katletti, bugün de yine Kürtlere karşı soykırım uygulamaktadır.
Karadeniz’de katledilen 15’lerin çoğu Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’ne katıldılar, hepsi 10 Eylül 1920’de Bakü’de gerçekleştirdikleri kongre ile Türkiye Komünist Partisi TKP’yi kurdular ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere 28 Aralık 1920’de Türkiye’ye, Kars’a geldiler. Ama Kars’tan itibaren önleri, yolları kesilmeye başlandı. Ankara’daki Mustafa Kemal Kars’taki Kazım Karabekir’e talimatlar yağdırdı: “Suphilerin kesin olarak Ankara’ya gelmemeleri lazım, gerekeni yap!” dedi. Kazım Karabekir de Erzurum ve Trabzon’da gericileri, İttihatçıları harekete geçirdi. Kayıkçılar Kahyası Yahya’ya emir verildi. Mustafa Kemal’in bilgisi dahilinde Suphiler Trabzon açıklarında Karadeniz’de Yahya’nın adamları tarafından kanlı bir boğuşma sonunda katledildiler. Onlar o gece Karadeniz’in kanlı sularına gömüldüler. Onların adları TKP kütüğüne “ölümsüzler” diye kazındı. Aradan 100 yıl geçti. Komünistler, devrimciler, işçi sınıfı, emekçi halkımız, Kürt özgürlük savaşçıları onları, 28 Kânunusani’yi hiçbir zaman unutmadılar. Onlar 15’leri mücadelelerinde yaşatmakta ve her 28 Ocak’ta burjuvaziden bu kanlı cinayetin hesabını sormaktadırlar.
Mustafa Suphi ve Mustafa Kemal’in zıt iki ayrı cumhuriyet anlayışları
Mustafa Suphilerin katli yeni kurulan TKP ve genç işçi sınıfı için büyük bir kayıptı. Onlar en bilinçli, en deneyimli önderlerini, en Marksist-Leninist kadrolarını, en yiğit evlatlarını kaybettiler. Suphilerin katli yalnız komünistler ve işçi sınıfı için değil, emperyalizme ve egemen güçlere karşı ulusal ve sosyal kurtuluş için savaşan emekçi halk için de, genel olarak Türkiye için de büyük bir kayıptı. Suphileri katletmekle Kemalistler Türkiye’de demokrasiyi katlettiler, halkların eşitlik içinde özgürce birlikte yaşamlarını katlettiler, halkın egemenliğini, ülkenin istiklalini katlettiler.
Mustafa Suphi ve Mustafa Kemal birbirine taban tabana zıt iki politik çizginin temsilcileriydiler. Mustafa Suphi işçi ve emekçi halkların iktidarını, Anadolu halklarının eşit ve özgürce birlikte yaşadıkları federatif, demokratik şuralar cumhuriyetini, ülkenin emperyalist işgal ve bağımlılıktan kurtulması ve sosyal, ekonomik kalkınması için Sovyet Rusya ile dostluk ve ittifakını savunuyordu. Mustafa Kemal ise emperyalistlerle anlaşıp kurtarabildiği Osmanlı toprakları üstünde, İttihat ve Terakki’nin izinde, Türkler dışındaki halklar için bir zindan olan ceberut bir burjuva Türk Cumhuriyeti kurmak, emperyalistlerle birlikte ülkenin, halkın sömürü ve talanını devam ettirmek istiyordu.
Bu iki politik çizginin birbiriyle uzlaşması imkânsız gibi gözükse de, 1920’nin başından itibaren ülkenin içinde bulunduğu nesnel koşullar bu imkânsızı imkân haline getirmeye zorluyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yanında Osmanlıyı da yenen emperyalist güçler Mustafa Kemal’e yüz vermiyorlar ve Sevr’i uyguluyorlardı. Mustafa Kemal’e yardım elini uzatan tek güç kuzeydeki komşumuz Sovyet Rusya idi. Mustafa Kemal kaçınılmaz olarak Sovyetlere, Lenin’e yönelmek zorunda kaldı. Sovyet Rusya’da ise Mustafa Suphi vardı. O da Anadolu’ya dönüp Mustafa Kemal’le birlikte emperyalistlere ve Osmanlı saltanatına karşı savaşmak istiyordu. Her ne kadar politik çizgileri zıt da olsa, emperyalizme karşı ortak savaş ve Sovyet yardımı onları ortak bir politikada, herkesin kendisini özgürce ifade edebildiği demokratik bir burjuva cumhuriyetinin oluşturulması üzerinde anlaşmalarını sağlayabilirdi.
Mustafa Kemal Sovyetlere sırtını, emperyalistlere yüzünü dönüyor
Emperyalizmi kovmak, saltanatı yıkmak, demokratik bir cumhuriyet kurmak, ülkeyi kalkındırmak, işçileri ve emekçi halkı refaha kavuşturmak gibi yüksek ideallerle yola çıkan Mustafa Suphi ve yoldaşları Kars’a geldiklerinde, uluslararası alanda değişen güç dengeleri Ankara’nın politikasında köklü bir değişikliğe neden olmuştu. 1920 yılı sonunda Rusya’da Beyaz Ordu’yu yenen Kızıl Ordu’nun zaferiyle dünyada sosyalist bir işçi iktidarı doğmuş, emperyalizmin tek başına dünya egemenliği sona ermiş, iki blok, sosyalist blok ve kapitalist blok ortaya çıkmıştı. Artık bundan böyle dünya çapında çatışmalar esas olarak emperyalistler arasında değil emperyalizm ile sosyalizm arasında cereyan edecekti.
Emperyalistler bu yeni koşulda sosyalist Sovyet Rusya’ya karşı savaşta Ankara’nın önemini hemen kavradılar, Sevr’i uygulamaktan vazgeçtiler, Ankara ile ilişki kurdular, Londra’da yeni bir konferans topladılar, bugünkü Türkiye sınırlarında modern bir burjuva cumhuriyetinin kendi çıkarları için daha uygun olduğunu saptadılar. Kendine doğan fırsatı gören Mustafa Kemal hemen Sovyetlere sırtını, emperyalistlere yüzünü döndü. Mustafa Suphilere ihtiyacı kalmamıştı. Onların herhangi bir şekilde geri gönderilmeleri gerekiyordu. Katledilmeleri en iyisiydi. Zira bu Mustafa Kemal’in emperyalizme yaklaşma planının bir parçasıydı.
Mustafa Kemal Londra Konferansı’na giderken, emperyalistlere kendisinin ülkedeki komünist ve Sovyet yanlısı akımların üstesinden gelebildiğini ispatlamak istiyordu. 1921 yılı başında önce Yeşil Ordu ve Çerkes Ethem’in üstüne yürüdü, İnönü Savaşları’nda onları imha ettirdi. Sonra Halk İştirakiyun Fırkası’nı kapattırdı, yöneticilerini mahkûm ettirdi. Sonra’da Kayıkçılar Kahyası Yahya’ya Karadeniz’de Suphileri katlettirdi. Bazı antikomünist, antisovyet sözde tarih profesörü veya bilim adamlarının, araştırmacıların iddia ettiği gibi Suphilerin ölüm emrini veren ne Stalin ne de İttihatçı Enver’dir. Emri veren Mustafa Kemal’dir, amacı emperyalistlere yaranmak, onların sayesinde tek başına iktidar olmak, Osmanlı artıklarından bir Türk milleti ve Türk cumhuriyeti yaratmaktı.
Suphilerin katliyle Kemalist mücadele artık antiemperyalist değildir
Mustafa Kemal amacına ulaşmıştı. Ama kurduğu cumhuriyet miyadını çoktan doldurdu. Bu cumhuriyet halklara, özgür, demokratik düşünceli insanlara zindan oldu, Ne halkına refah getirdi, ne de ülkesinin kalkınmasını sağladı. Günümüzde ülke gerici, islami faşist tek adam rejimi altında inlemektedir. Mustafa Suphilerin 100 yıl önce savundukları Anadolu halklarının eşit ve özgürce birlikte yaşadıkları, “özgür halkların özgür birliği” temelinde demokratik cumhuriyet anlayış ve politikası bugün her zamankinden çok daha günceldir. Bugün halkının kendi kaderini özgürce belirlemesi için savaşan Kürt Özgürlük Hareketi’nin, Erdoğan’ın faşist baskılarına karşı direnen akademisyenlerin, işçi sınıfının, ekonomik bunalım altında ezilen emekçi yığınların, şiddete karşı savaşan kadınların, üniversitelere atanan kayyım rektörlere karşı direnen, daha iyi bir eğitim, yaşam ve iş için savaşan gençlerin talebi Mustafa Suphilerin savunduğu demokratik cumhuriyettir. Bu cumhuriyet işçi sınıfına ve emekçi yığınlara, Kürt Özgürlük Hareketine, Türkiye halklarının, aydınlarının, kadın ve gençlerinin, çevrecilerin demokrasi mücadelesine dayandığı sürece sosyal içeriği derinleşen ileri demokratik bir cumhuriyet olacak, giderek işçi sınıfının ve halklarımızın 100 yıllık “rüyası” gerçekleşecektir.
Mustafa Suphilerin katli Türkiye tarihinde derin bir kesintiye tekabül eder. Mustafa Suphilerin katliyle birlikte Kemalistler, emperyalistlerle anlaştılar ve antiemperyalistlikten vazgeçtiler, ülkeyi Sovyetlere karşı emperyalizme daha bağımlı hale getirdiler. Mustafa Suphilerin katliyle birlikte artık ne Ulusal Kurtuluş Savaşı 7 düvele karşı antiemperyalist bir savaştır, ne de Türkiye Cumhuriyeti antiemperyalist bir devlettir. Ülkenin kalkındırılması, halkın refaha kavuşturulması “öbür dünyaya” bırakılmış, Mustafa Suphilerin katliyle “özgür halkların özgür birliği” anlayışı da terkedilmiş, demokratik cumhuriyet katledilmiştir, Osmanlı kasnağı üzerine oturttukları demokratik hak ve özgürlüklerden yoksun, ceberut yeni Kemalist burjuva cumhuriyeti Türkiye halklarına, ilerici ve demokratik güçlere, işçi sınıfına ve komünistlere zindan, getirilen sömürü ve soygun düzeniyle halka cehennem olmuştur.
Suphilerin mücadelesine ihanetler
Mustafa Suphilerin katlinden sonra kurdukları parti TKP gelişmesinde bugünlere kadar gelen büyük badireler yaşamıştır. Birçok kez yok olmakla karşı karşıya kalmıştır. Burjuvazinin belini tam kırdık dediği bir anda o küllerinden yeniden doğmuştur. Partinin orak-çekiçli kızıl bayrağı hiçbir zaman yere düşürülmemiştir. Bu parti Şefik Hüsnü’yü, Nedim Törleri, Şefket Süreyya’yı, Kıvılcımlı’yı, Mihri’yi, Nabi Yağcı’yı görmüştür. Onların Kemalist yanlısı, uzlaşmacı, küçük burjuva reformist, oportünist, revizyonist politikalarına, likidatör davranışlarına karşı, Salih Hacıoğulları, Nazım Hikmetler, Yakup Demirler, İ. Bilenler, A. Saydanlar Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın Marksçı-Leninci politikasını savunmuşlar, onların yolundan ayrılmamışlar, her seferinde partiyi yeni bir atılımla ayağa kaldırmayı başarmışlardır.
Bugün partimiz Nabi Yağcıların yarattığı ağır bir likidasyon döneminden geçmektedir. Her türlü boydan ve soydan yeni oportünistler ve likidatörler türemekte, sahte TKP’ler ortaya çıkmaktadır. Bunların bir kısmı SİP-TKP gibi devlet desteklidir, Mustafa Kemal’in sahte TKP’sinin işlevini görmektedirler. Bir kısmı da partinin Merkez Organı Atılım’ın, partiye yakın Politika, Ürün gibi yayın organlarının ismini kullanmakta, kendisine böylece meşruiyet sağlamaya kalkışmaktadır. Diğer bir kısmı da parti “tarihe karıştı” diyerek partiyi iş adamlarına peşkeş çekmekte veya kendisine Marksist-Leninist diyen Maoculara yamamaya kalkmaktadır. Bunların hepsi bu davranış ve girişimleriyle Suphilerin, Bilenlerin mücadelesine bilerek ihanet etmektedirler.
Suphilerin TKP’si yeniden ayağa kaldırılacaktır
Mustafa Suphi ve Ethem Najat’ın devrimci, Marksçı-Leninci yolunda giden biz yoldaşları, 1973 senesinde İ. Bilen’in yaptığı gibi bugün de Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın partisi TKP’yi yeniden ayağa kaldırmak için çalışmaktadır, yeni atılımlara hazırlanmaktadır. Suphilerin, Bilenlerin partisi TKP işçi sınıfımızın, Kürt, Türk ve tüm Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük, sosyalizm mücadelesinde yeniden yerini alacaktır. Partiyi yeniden inşa etme mücadelesinde önemli bir mesafe katledilmiştir.
Şurası çok açıktır ki, Suphilerin ve Bilenlerin partisi Türkiye Komünist Partisi TKP ayağa kaldırılıp yığınlarla bağı kurulmadan Türkiye işçi sınıfının sosyalizm ve Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yeni bir ivme kazanması çok zor olacaktır. Suphilerin ve Bilenlerin TKP’sine olan ihtiyaç bugün her zamankinden daha çok kendini hissettirmektedir. Bu ihtiyaç bugün en çok özellikle AKP-MHP faşist iktidarına, Erdoğan’ın otoriter tek adam rejimine karşı verilen savaşta duyulmaktadır. Erdoğan’ın devrilmesi için önce tabanda, yığınlar arasında Türk milliyetçiliğinin, Türk emekçilerinin Kürt ve diğer işçi ve emekçilere karşı önyargılarının kırılması, birlik ve dayanışma ruhunun sağlanması gerekmektedir. Bu yaratılmadan tavanda ve tabanda Erdoğan’ı yenecek güçlü demokratik bir ittifakı oluşturmak hemen hemen mümkün değildir.
Yığınlar arasında böyle bir çalışma Suphilerin ve Bilenlerin yolunda giden biz TKP’lilerin önünde duran en büyük görevdir. Bu nedenle katledilişlerinin 100. yılında Suphileri, 15’leri anarken onların partisini ayağa kaldırmak için onların yolunda giden biz komünistlerin çalışmalarına hız vermeleri gerekmektedir. Mustafa Suphilere layık anma yığınlar içinde partiyi örgütlemekle, farklı partilerden işçileri ve emekçileri Kürt işçi ve emekçileriyle birlikte tabanda demokratik bir ittifak örmekle olur. İşçi ve emekçi yığınlar arasında Kürtlere, HDP ve PKK’ya karşı önyargılar yıkılmadan Erdoğan’ı yıkmak mümkün değildir. Bugün enternasyonal ruhta yetişmiş bir işçi sınıfı ve emekçi yığının oluşması için Suphilerin anlayış ve mücadelesini, kurdukları pati TKP’yi onlarla buluşturmak gerekmektedir. Mustafa Suphi ve O’nun partisi TKP’nin yolu doğru anlaşılmadan Mustafa Suphiler anılmış olmaz. Onları anmanın ayrı bir anlamı vardır. Onun için Mustafa Suphileri anmanın ne demek olduğu bilince iyice çıkarılması gerekmektedir.
Mustafa Suphileri anmak ne demektir?
Mustafa Suphileri anmak demek Stalin dönemi de dahil, Sovyetler Birliği’ni ve diğer sosyalist ülkelerdeki sosyalizm kuruculuğunu, reel sosyalizmin kazanımlarını ve enternasyonal dayanışmasını, Marksizmi-Leninizmi ardıcıl savunmak, anti-komünizme ve anti-sovyetizme karşı çıkmak demektir.
Mustafa Suphileri anmak demek, 1973 Atılımı’nı savunmak ve ondan gereken dersleri çıkarmak demektir. Şefik Hüsnü’nün burjuvaziyle, Kemalizm’le uzlaşma politikasına, bu politikayı savunan Kıvılcımlı, Mihri Belli, Vedat Türkali gibilerinin görüşlerine karşı çıkmak demektir.
Mustafa Suphileri anmak demek hem TKP hem TİP’i likidasyona götüren Behice Boranların ve bunların takipçileri Nabilerin anlayışlarına karşı savaşmak demektir.
Mustafa Suphileri anmak demek onların TKP’yi nasıl kurduklarını bilmek demektir. Mustafa Suphilerin partisi ayrı ayrı ideoloji ve siyasetten gelen insanların ortak hedefler etrafında toplandıkları bir örgüt değildir. Mustafa Suphilerin partisini savunanlar daha başından partinin program ve tüzüğünü kabul edenlerdir. Bu komünistlerin ideoloji ve politikaları birdir. Bunu başından kabul etmeyenler üye olamaz.
Mustafa Suphileri anmak demek, onun partisinin bilimsel örgüt yapısını bilince çıkarmak, demokratik merkeziyetçiliği ödünsüz savunmak demektir.
Bu, parti program ve tüzük ilkelerine göre çalışmak, partiyi çalıştığı ve oturduğu yere göre örgütlemek demektir, legal ve illegal çalışma yöntemlerini karıştıranlara, kendi iş yerlerini partinin malları ve kaynaklarından ayrı tutmayanlara, parti kararlarını sulandıranlara, legalizm batağında partiyi likide edenlere, dalkavuklara, kariyeristlere yer vermemek demektir, gevezeliğe, boşboğazlığa, dedikodulara, yoldaşlarının yüzüne değil, arkasından onu karalamaya kalkanlara karşı çıkmak demektir, eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını işletmek demektir, örgüt kararı olmadan kendi başına davranmamak demektir.
Mustafa Suphi’nin partisinde hangi biçimde olursa olsun, fraksiyonculuk, grupçuluk, hizipçilik olamaz, çelik disiplin vardır. Partinin üst organlarının kararları bağlayıcıdır. Azınlık çoğunluğun kararlarına uymak zorundadır.
Savaşan parti kendi sorunlarını kendi içinde ve birimlerinde sonuna kadar en demokratik şekilde tartışan, karar alan, kararı uygulayan ve bunlardan ders çıkaran partidir. Bir birim bir başka birimin işine karışamaz, bir organdan veya birimden bilgi aktarımı merkezi olur. Bireysel, yan veya paralel ilişkiler Leninist parti anlayışıyla taban tabana zıttır. Bu hem legalde hem de illegalde geçerlidir. Maoculuk, Troçkistlik partilikle bağdaşmaz,
Bir komünist aile işlerinin karşısına parti işlerini koyamaz veya bireysel tutkularını ailesinden gizli parti çalışması olarak gösteremez. Ailesini parti çalışmalarına entegre eder. Mustafa Suphilerin bu ilkelerini gözardı edenlerden partimiz çok çekmiştir. Mustafa Suphilerin ortadan kaldırılmasından sonra partinin en fazla zarar gördüğü bu anti-leninist çalışma anlayışları olmuştur.
Mustafa Suphi’yi anmak ve savunmak demek, TİP-TKP birleşmesine ve diğer partilerle yapılan birliklere karşı çıkmak, bu birleşmelerin bir likidasyon olduğunu görmek demektir.
Mustafa Suphi’yi anmak ve savunmak demek, bugün PKK öncülüğünde ulusal baskıya karşı direnen Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltmek, Türk işçi ve solcuları arasındaki egemen Türk milliyetçiliğine karşı çıkmak, Kürt halkı özgür olmadan Türk halkının özgür olamayacağını yığınlara anlatmak demektir.
Mustafa Suphi’yi anmak demek, devletin resmi “TKP”lerine, TKP ismini kullananlara karşı çıkmak, TKP’nin tarihini ve geleneğini, Marksçı-Leninci ilkelerini savunmak demektir.
Mustafa Suphi’yi anmak demek, onun savaş geleneğini yaşatmak demek, O’nun kurduğu parti TKP’yi Marksist-Leninist temellerde yeniden yapılandırmak, Türkiye’de yığınlarla bağlanmak, Şefik Hüsnü’lerin yaptığı gibi yalnız aydınlar arasında değil, öncelikle fabrikalarda, köylerde işçi ve köylüler, emekçi yığınlar, gençler ve kadınlar arasında örgütlemek demektir.
Mustafa Suphiler, 15’ler ölümsüzdür, Onlar mücadelemizde yaşamaktadır.
Burjuvaziden işlediği bu cinayetin hesabı sorulacaktır.
Mustafa Suphi’nin yolunda yürüyen komünistler onların kurduğu TKP’yi yaşatmaktadır!
Nerede Mustafa Suphilerin yolunda giden bir partili varsa TKP oradadır, yaşıyor, savaşıyordur!
TKP-1920 www.tkp-online.com