DEM Parti ve Kürtler, Partimiz TKP, sol, sosyalist, komünist, ilerici ve devrimci güçler yıllardan beri söylüyorlar: “Bugün “terör”le mücadele yaftası altında Erdoğan’ın Kürt illerinde uyguladığı, Kürt halkının iradesinin gaspı, onun iradesine açık siyasi bir darbe olan kayyum bir gün Batı illerine de gelecek, Erdoğan Batı’da da halkın seçtiği belediye başkanlarını aynı gerekçeyle Kürt illerinde yaptığı gibi halkın iradesini hiçe sayarak görevden alacak, hapsedecek, oralara da kayyum atayacak.”
Bunu egellemenin yolu da yıllarca açıklandı. Bu yolun Kürt illerinde atanan kayyumlara karşı tüm Türkiye halklarının ve işçi sınıfının, ilerici, devrimci demokratik güçlerin, CHP’den sol, demokratik, liberal partilere, sendikalardan sivil toplum kuruluşları STK’lara kadar herkesin ayağa kalkması, Erdoğan’a dur demesi ve kayyum kararlarının hemen iptal edilip seçilmiş, halkın iradesinin temsilcisi olan belediye başkanlarının serbest bırakılıp görevlerinin başına dönmesi olduğu vurgulandı. Aksi takdirde yarın bu kayyum atamalarının Batı’da da kaçınılmaz olacağı belirtildi.
Maalesef bu sesleniş Türk kesiminde gereken yankıyı bulmadı. Sanki Kürdistan denen Kürt illeri Türkiye’de değildi. Türkiye’de olsa bile, Erdoğan’ın onlara yapıştırmaya kalktığı “terörle iltisaklı” yaftasının “belki doğru bir yanı” olabilirdi. Bu durum yıllardan beri Erdoğan ve Türk egemen güçlerinin baskı altındaki Kürt halkının silahlı-silahsız, barışçıl-barışçıl olmayan her türlü direnişini “terör”le yaftalamalarının bir sonucuydu. Oysa Türk devletinin yüzyıldır uyguladığı baskı ve zulme karşı, Kürt halkının demokratik hak ve özgürlükleri için direnmesi, savaşması onun en doğal hakkıdır. Bunu görmek istemeyen Batı’daki Türkler Kürdistan’da, Kürt illerinde yaşanan kayyum olayını oraya has bir uygulama sanıyorlardı. Böyle bir yaptırım Batı’ya gelemez, hele “terör” iltisaklı bir gerekçe gösterilemez diye yıllardan beri kendi kendilerini aldatıyorlardı.
Ama bu beklentiler beyhude idi. Otoriter tek adam rejimini, iktidarını kurtarmak, yeniden seçimi garantilemek için Erdoğan’a her yol mübahtı. Bahçeli’yi bile Kürt sorununda öne sürdü. Son zamanlarda önü bir türlü alınamayan enflasyon, pahalılık, işsizlik, yoksulluk nedeniyle halkta artan huzursuzluk, özellikle yerel seçimlerde ortaya çıkan halkın tepkisi Erdoğan’ı harekete geçmek zorunda bıraktı. Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra muhalefetin daha 11 Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanması, AKP’nin hızla seçmen tabanını kaybetmesi, muhalefetin yükselişe geçmesi Erdoğan’ı yıllardır Kürt illerinde uyguladığı kayyum uygulamasını Batı’ya da getirmeye yöneltti. İstanbul’da 31 Mart seçimlerinde Erdoğan yalnız İBB Başkanlığını değil 39 ilçeden 26’sının Belediye Başkanlığını da kaybetmişti. Bunlar arasında büyük ranta sahip, bir milyondan fazla nüfusuyla Türkiye’nin en büyük ilçe belediyesi Esenyurt da vardı.
Yıllardır Batı’ya gelmez denen kayyum artık Batı’ya da gelmiş, İstanbul’da Esenyurt’a kayyum atanmıştır. 31 Mart’ta CHP, DEM Parti ve demokratik kitle örgütlerinin, sol ve demokratik güçlerin katılımıyla oluşan Kent Uzlaşması’nın adayı olarak belediye başkanı seçilen Prof. Dr. Ahmet Özer “PKK/KCK örgüt üyeliği” soruşturması kapsamında “terör” ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle 30 Ekim günü sabaha karşı bir baskın operasyonuyla evinden alınıp götürüldüğü adliyede tutuklanmıştır. 31 Ekim günü görevden alınıp, yerine alelacele vali yardımcısı yapılan Esenyurt Kaymakamı kayyum olarak atanmıştır.
Artık halkın iradesi yalnız Doğu’da Kürt illerinde değil, Batı’da, hem de İstanbul’un en büyük ilçesinde gaspediliyor, halkın yüzde 49’unun seçtiği bir belediye başkanına siyasi darbe yapılıyor, halkın iradesi elinden alınıp yok sayılıyor, Kürt illerinde olduğu gibi Batı’daki Türk şehirlerinde de kayyum atanıyor. Erdoğan yalnız Kürt halkına değil Türk halkına karşı da savaş açmıştır. O bu adımıyla Kürt illerinde durduramadığı iktidar kaybını Batı illerinde durdurmak, Batı’da muhalefetin yükselişini kırmak, halka gözdağı vererek kendinin hâlâ güçlü ve tek alternatif olduğunu göstermek, 2028’deki cumhurbaşkanlığı seçimini garantilemek istiyor.
Erdoğan’ın İstanbul-Esenyurt’ta attığı adım çok tehlikelidir. Bu Türkiye’de bitirilmeye çalışılan demokrasi ve özgürlüklerin tamamen yok olması, Erdoğan’ın otoriter, islami faşizan tek adam diktatörlüğünün garantilenmesi anlamına gelmektedir. Bu gidiş derhal durdurulmalı, Esenyurt ve Kürt illerindeki kayyumlar geri alınmalı, Ahmet Özer ve diğer belediye başkanları hemen görevlerinin başına dönmelidir. Bu başarılamazsa sıra başta İstanbul olmak üzere diğer Büyükşehir Belediye Başkanlıklarına gelecektir. Bunlar önümüzdeki günlerde sınıf ve demokrasi mücadelesinin de yükselebileceğinin habercisidir.
Erdoğan’ın bu plânlarını önlemek mümkündür. Bunun için Kürt illerine kayyum atanırken Erdoğan’a karşı oluşturulamayan en geniş cephe şimdi yaratılmalıdır. Bunun mümkün olduğunu 31 Mart yerel seçimlerinde Esenyurt ve Mersin Toroslar ve Akdeniz ilçelerinde başarıyla yürütülen CHP, DEM Parti ve demokratik kitle örgütleri, sol ve demokratik güçlerin katılımıyla oluşan Kent Uzlaşıları gösterdi. Daha o zaman bu uzlaşılar Erdoğan’a büyük bir korku salmıştır. Çünkü Erdoğan Kürt ve Türk parti ve kuruluşlarının, Kürt ve Türk, sol ve demokratik güçlerinin oluşturduğu bu ittifakın kendi iktidarına son verecek, ülkede gerçek bir demokrasiye ve özgürlüklere giden yolu açacak bir ittifak olduğunu görmüştü. Onun için Erdoğan iktidarı Kent Uzlaşısı’nın başarılı olduğu Esenyurt’a saldırmakta ve sırada yine Kent Uzlaşmasının başarılı olduğu Akdeniz ve Toroslar belediyelerinin olduğunu „ilan etmektedir”.
Erdoğan’ın Kent Uzlaşısı ile elde edilen başarıları yok etmesine müsaade edilmemelidir. 31 Ekim’de Esenyurt meydanında kayyuma karşı Kent Uzlaşısı bileşenlerinin katıldığı miting bunun mümkün olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Kent Uzlaşısı’nda yaratılan Kürt ve Türk, sol ve demokratik güçlerin birlikteliği şimdi tüm Türkiye’de, işçi, emekçi ve köylü yığınları, kadın, gençlik, çevre ve barış aktivistleri arasında hızla yayılmalı, giderek Erdoğan iktidarına karşı geniş bir demokrasi cephesi oluşturulmalıdır. Şu anda komünistler ve sosyalistlerin, sol, devrimci ve demokratik güçlerin en acil görevi yığınlar içinde çalışmak ve bu örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır. Kürtler ve Türkler arasında oluşacak her türlü eylem birliği ve ittifak Erdoğan’ın toplumu kutuplaştıran, sol, ilerici ve devrimci demokratik güçleri yaftalayan “terörist” silahını elinden alacak, böylece 40 yıldır süren savaşı sonlandırmak ve Kürt sorununu çözmek için demokratik ve barışçıl bir yolun önünü açacaktır. Erdoğan iktidarının alt edilmesiyle kazanılacak demokrasi ve özgürlükler sosyalizm yolunda ileri demokrasiye giden ilk adımlar olacaktır.
Halkın iradesi gaspedilemez! Esenyurt ve Kürt illerindeki kayyumlara son!
Ahmet Özer ve diğer belediye başkanları serbest bırakılmalı, görevlerinin başına dönmelidir!
Kent Uzlaşıları Erdoğan’ı altedecek Türkiye çapında bir büyük bir ittifaka dönüştürülmelidir!
31.10.2024
TKP – 1920 www.tkp-online.com